14 'üncü Yıldönümünde, 28 Şubat'ın Hatırlattıkları (28 Şubat 2011)

TSK 28 ŞUBAT'A GİDERKEN, Adnan Tanriverdi

ZIRHLI TUGAY KOMUTANIYDIM

-Tatbikata giderken kurban kesmem irticai faaliyet olarak değerlendirilmiş

-Şehit cenazelerinde namaz kılmamız kabul edilememiş.

-İnancını yaşamaya çalışan subay ve astsubaylar sakıncalı görüldü.

-Üst komutanlar, subay ve astsubayları, toplantılarda uyarıyorlardı.

-Liyakatli Personelime müspet kanaat vermem infial uyandırmış.

-Kışla camiine yapılan hizmet yadırganmış

İSTANBUL-Zaman
ERKAN ACAR
ÖZEL HABER
28 ŞUBAT 2011
FOTOLU


Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Onursal Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, bir askeri tatbikat öncesinde adet üzere kurban kesmesinin irticai faaliyet olarak görüldüğünü söylüyor.  Tanrıverdi, 28 Şubat sürecinde Silahlı Kuvvetler mensuplarının şehitlerin cenaze namazlarını kılmalarına izin verilmediğine dikkat çekiyor. Söz konusu dönemin önde gelen isimlerinden 1. Ordu eski Komutanları?ndan emekli Orgeneral Çevik Bir?in bile bundan rahatsız olduğunu ve üniforma ile cenaze namazlarına iştirak edilmesini istediğini ifade eden Tanrıverdi, dönemin Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı emekli Orgeneral Merhum Doğu Aktulga?nın karşı çıktığını anlatıyor.  Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla Silahlı Kuvvetlerden re?sen emekli edilen subay ve astsubaylar tarafından kurulan ASDER'in Onursal Başkanı Tanrıverdi, muvazzaf görevi sırasında dini inançlarını yaşaması nedeniyle karşılaştığı zorlukları ZAMAN?A anlattı.

Adnan TanriverdiTürkiye?nin en önemli birliklerinden biri olan 2. Zırhlı Tugay?da komutanlık yapmış olan Tanrıverdi Paşa, devre arkadaşları içerisinde erken terfi etmiş bir isim. Seksene yakın kurmay devre arkadaşı içinde ilk general olan üç isim arasında yer almış. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Daire Başkanlığı görevini yürütürken 1996 YAŞ?ında kadrosuzluk nedeniyle emekli edilen Tanrıverdi, ?Normal şartlarda terfi için birliğimizin durumu da uygundu. Zannederim inançlarım o zaman ki konjonktüre uymadığı için emekliye sevk edildim. Bunu, yani terfi için liyakatli olup olmadığım hususunu, başkaları değerlendirse daha iyi olur. Terfi edip etmeme hususunda daha fazla konuşmak istemiyorum? diyerek, emekli edildiği için bir kırgınlık duymadığını anlatan Paşa, emekli olduğunda 53 yaşında olduğunu, belki millete ve devlete daha fazla hizmet verme imkanının elinden alındığı için üzüntü duymuş olabileceğini kaydediyor. Yaşamı boyunca inançları doğrultusunda hareket ettiğini de belirten Adnan Tanrıverdi, şöyle konuşuyor: ?Makam mevki peşinde olsaydık zaten tutum ve davranışlarımızı oraları kazanacak yöntemlere kaydıracak zeka ve yeteneğe sahiptik. İnançlarımız doğrultusunda hareket ettik. Ben Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı?na tayin olduktan sonra o zaman 15. Kolordu Komutanı olan rahmetli Orgeneral Nahit Şenoğul, Ege Ordusu'ndaki bir toplantıda, benim teslim ettiğim Tugayı kastederek ?Bizim 2. Zırhlı Tugay ile herhangi bir konuda ölçüşecek varsa hodri meydan? demiş. Orada bulunan arkadaşlarım bana anlattı bunu. Tugay?ım ile Türkiye içinde ve dışında her türlü görevi başarı ile yapmaya hazırdık. Bunu da, gereken ortamda ifade etmekten çekinmezdik.?

TATBİKATA ÇIKMADAN ÖNCE KESİLEN KURBAN, İRTİCAİ DELİL SAYILMIŞ

tatbikat öncesi28 Şubat sürecinin etkisini yavaş yavaş gösterdiği dönemlerde inancını bildiği gibi yaşayan Tanrıverdi Paşa kendisi hakkında Yüksek Askeri Şura?da delil toplandığının farkında olmamış. Bunu daha sonradan öğrenmiş. Emekli olunca Paşa, albaylıktan emekli olmuş bir devre arkadaşı ile Üsküdar Şemsi Paşa Orduevi?nde karşılaşmış: ?Bana ?Adnan Paşa, Sen Tugay?da kurban kesmişsin, kurbanı keserken de bir din görevlisine sarık sardırıp dua ettirmişsin.? dedi. Bu arkadaşım o dönemde 1. Ordu Komutanı olan Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Hikmet Köksal ile bir vesile ile görüşmesi sırasında ?Adnan Paşa?yı niye emekli ettiniz?? diye sormuş. Köksal Paşa da bir tatbikata giderken adet olarak kestiğimiz Kurban fotoğrafını göstermiş. O fotoğrafı ben çektirdim hatıra olarak. O resmi bulmuşlar.? Yapılanlara ?Bundan daha doğal bir şey olabilir mi?? diye sitem eden Tanrıverdi, Silahlı Kuvvetlerde önemli, büyük tatbikatlara çıkılırken kaza bela olmaması için kurban kesildiğini, bunun bir gelenek olduğunu hatırlatıyor. Bu ananeyi kendisinden önceki komutanların da yerine getirdiğini anlatan Tanrıverdi Paşa, ?Ben sadece farklı olarak ilgim nedeniyle kurbanı kendim kesmiştim. Tugay?daki caminin asker imamını da dua yapması için çağırmıştım. O da dini kıyafetini giyip gelmiş. O kıyafet de kıyafet kararnamesinde imamın kıyafetidir, kararnameye aykırı değildir. Buna aşırı faaliyet demişler.?


BİR SİYASİ PARTİYE GENEL BAŞKAN OLACAKMIŞIM
?Kendi personelim arasında 1. Ordu Komutanı?na atfedilen, ?Öyle generallerimiz var ki sansasyonel şekilde emekli olup belli bir siyasi partinin başına geçecekler? diye bir söz de yayılmıştı. Yanlış ifadeler bunlar. Bakın emekli olalı on beş yıl oldu. Ama cazip teklifler gelmesine rağmen, her hangi bir partinin, üyesi ve aktif mensubu değilim.? Tanrıverdi, 28 Şubat Süreci?nin Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal Paşa ile daha önce de birlikte çalışmış. Harp Akademisi?nde Tanrıverdi öğretim üyesi iken Köksal Kara Akademisi komutanlığı görevinde bulunmuş.?

ÇEVİK BİR SUBAYLARIN CENAZE NAMAZI KILMASINI İSTEDİ
Çevik Bir1996?da Kara Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Daire Başkanlığı sırasında bir toplantıda Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir Paşa?nın ilginç bir teklifine de şahitlik yapan Tanrıverdi, bu olayı şöyle anlatıyor: ?Çevik Bir Paşa o zaman orgeneral olmuştu. Biz de, Kara Kuvvetleri?nden, Merhum Orgeneral Doğu Aktulga başkanlığında bir heyet olarak, kendisini makamında tebrik için gitmiştik. Ne maksatla söyledi bilmiyorum ama, ziyaretimiz sırasında, subay ve astsubayların şehitlerin cenaze namazlarını kılmayıp uzaktan seyretmelerinin toplum üzerinde menfi etki yaptığına, Silahlı Kuvvetlerin dine karşıymış gibi algılanmasına neden olduğuna dair ortaya bir mevzu attı. ?Subay ve astsubaylar cenaze namazına durması daha iyi olmaz mı?? dedi. Bu öneriyi, zamanın Genelkurmay Başkanlığı Genel sekreteri Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak da destekledi. O dönemde resmi olarak namaz kılmanın uygun olmadığı şeklinde bir düşünce hakimdi Silahlı Kuvvetlerde. Zamanın Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Merhum Orgeneral Doğu Aktulga öneriye karşı çıktı ve bunun, yani askerlerin cenaze namazı kılmalarının doğru bir şey olmayacağını söyledi. Askerlerin oraya namaz için değil, cenaze töreni için gittiğini belirterek mevzuyu sonuçlandırdı. Bu gün, televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla, vazgeçilen bu yanlış uygulama, yani cenaze namazı kılmama uygulamasından da uzunca bir süre devam ettirildikten sonra vazgeçildi.?

ÜNÜFORMALI OLARAK CENAZE NAMAZI KILMAK SAKINCALI BULUNDU
Bölücü terör örgütü PKK ile yoğun mücadelenin yaşandığı dönemlerde, İstanbul?a gelen şehit cenazelerine 2. Zırhlı Tugay Komutanı olarak kendisinin de katıldığını belirten Tanrıverdi, bu törenlerde namaz kıldığı için zaman zaman uyarılara maruz kalmış: ?Yaşantımı düzeltmem konusunda ikazlar oluyordu. İstanbullu şehitlerin cenaze merasimleri genellikle Selimiye veya Levent Camii?nde yapılıyordu. İstanbul?daki generaller de bu cenaze törenlerine katılmak durumundaydı. Ben gittiğim zaman vakit namazlarını da camide kılıyor, daha sonra cenaze namazına katılıyordum. Böyle yapmamam gerektiği hususunda uyarılar oldu.?

?1995 yılının baharındaydı. Levent Camiinde namazı kılınacak bir şehidimiz vardı. Cenazesine katılmıştım. Vakit namazımı camide cemaatle kılmıştım. Namazdan çıkarken cemaat ortada yol açarak ve iki taraftaki insanlar bana dönerek caminin ortasından beni camiden, namazımı tebrik ederek ve sevgi tezahürü ile uğurladı. Cami avlusuna çıktığımda, askerî zevat, generaller, üst rütbeli subaylar, subaylar ve astsubaylar kalabalık bir şekilde, cenaze töreni için tertiplenmişti. Camiye benden başka girebilen olmamıştı. Cenaze namazını da benden başka kılabilen olmamıştı. Cenaze namazı kılınırken askerî zevat, caminin dışında cemaatin uzağında safta bekliyordu. Cenaze namazı bittikten sonra, Şehit cenazesi konulacağı top arabasına götürülürken ben de cenazeyi takiben törendeki yerimi almak üzere yürüyordum. Adnan Tanriverdi - Aydın ŞenYanıma devre arkadaşım olan Beşiktaş İnzibat subayı Albay yaklaştı ve 'Paşam, resmi elbise ile namaza durmasan iyi olur' dedi. Ben de bunun bir mahzur olduğunu zannetmiyorum şeklinde bir şeyler söyleyince, ' Ordu komutanımızın ikazıdır bu' dedi. Ben de 'Ordu Komutanının inançla ilgili meselelere karışmaması gerekir' diyerek yanından ayrıldım.?

?Aradan bir kaç hafta geçti. Gençliğimizde aynı birlikte görev yaptığımız, o sırada da Ordu Kurmay Başkanı olan Tümg. Aydın Şen Tugay'da benim ziyaretime geldi. Kısa hatır sormanın arkasından 'Adnan Paşa, sen cenaze namazlarında cemaate katılıyorsun. Ordu Komutanımız bunu mahzurlu görüyor. Fotoğraflanıp basına intikal ederse iyi olmaz. Biz camiye cenaze töreni için gidiyoruz. Adnan Paşa da cenaze namazlarına katılmasa iyi olur diyor.' dedi. Bu iki ikaz beni şaşırtmıştı. Cenazeye gidip de namazlarımı kılmadığım zaman, samimi olarak huzursuz oluyordum. İlk ikazdan sonra, biraz geç gideyim. Namazlar kılınmış olsun, ben de törene iştirak ederim diye düşündüm ve bir sefer uyguladım. Ama, bu hareketi kendime izah edemedim. Uykularım kaçtı. Dini vecibelerim mi, yoksa terfi tefeyyüz mü önde olacaktı? Bunu kendi içimde çözmem gerekti ve dini vecibelerimden taviz veremeyeceğim sonucuna varmıştım. Aydın Paşa da, Ordu Komutanının mesajını tekrar getirince, kendisine ' Komutanım ben böyle bir generalim. Benim gibi bir insan bu Orduya lazımsa buradayım. Lazım değilsem bildikleri gibi yapsınlar' cevabını verdim. Sonunda da bildikleri gibi yaptılar.?

İNANCINI YAŞAMAYA ÇALIŞAN SUBAY VE ASTSUBAYLAR SAKINCALI GÖRÜLDÜ
Tanrıverdi Paşa, kendisine bağlı personeli arasında ayırım yapmadığı için de uyarılmış: ?Kendi birliğim içerisinde subay ve astsubaylardan kurs veya Harp Akademileri?ne giriş için müracaatlar olduğunda bu tür arkadaşları eşi başörtülü veya dini inançlarını yerine getiriyor diye ayırmadım. Ben onları vatanına milletine çok faydalı kişiler olarak gördüm ve öyle olduğuna inanıyorum.  Onlara bu gibi yerlere katılabilmesi için nitelik belgesi verdiğim için de uyarıldım.?

?Bu olaya biraz değinmek istiyorum. Tugayların sıhhiye bölükleri vardır. Birliğe barışta ve savaşta sağlık hizmeti verir. Komutanları da tabiptir. Doktor olan bölük komutanları mesai boyunca vizite ve benzeri sağlık hizmetleri ile meşgul olduklarından, bölüğün idarî işleri, yani komutanlık görevleri geri planda kalır. Halbuki, Adnan Tanriverdi - Hikmet Köksalbünyesinde 30 yataklı seyyar cerrahi hastane, ayrıca tahliye ve tedavi kısımları vardır ki, seferde gelecek mütehassıs doktorlarla, muharebe sırasında tugaya önemli sağlık hizmeti vermesi gerekmektedir. Kadrosunda, ameliyathaneler, hastane çadırları, ambulanslar, tıbbi cihazlar ve araçlar bulunan bu birliklerin hem bakımlı olması hem de eğitimli olması gerekmektedir. Bu ihtiyaç tarafımdan bilindiğinden; 1994 tayin döneminde Tugay?a katılan topçu sınıfından başka göreve atanmış olan Yüzbaşı Ahmet Kubilay Özçelik'i Sıhhiye Bölük Komutanlığına geçici görevle görevlendirmiştim. Bu arkadaşımız, bu bölüğü çok kısa zamanda muharebe görevlerini de başaracak düzeye ulaştırdı. Bütün araçlar boyandı. Tenteleri yenilendi. Arızaları giderildi. Tıbbi malzeme ve teçhizat elden geçirildi ve bu faaliyet, Yüzbaşının görevlendirildiği haziran ayından eylül ayına kadar geçen süre içinde tamamlandı. Eylülde sonbahar tatbikatına çıktık. Sıhhiye Bölüğüne bütün ünitelerini arazide faaliyete geçirme görevi verdim. Fevkalade başarılı oldu. Tugayın çok hareketli ve göz dolduracak, gösterişli birlikleri vardır. Buna rağmen, arazide Tugayı denetlemeye gelen 1. Ordu komutanını (Org. Hikmet Köksal) bu birliğe götürdüm. O da çok etkilendi. Sonra bir raporla, bu tür görevlendirmenin faydalarını KKK?lığına bildirdim ve Yüzbaşının asaleten bu Bölüğe Komutan olarak atanmasını teklif ettim. Kabul edildi. Hatta zannediyorum uygulama bütün Kara Kuvvetleri için geçerli hale getirildi.?

?Aradan zaman geçti. 1995 yılının, zannederim ocak veya şubat ayıydı. Kolordu Komutanımız (Korg.Nahit Şenoğul), biz tugay komutanları ile bir toplantı yaptı. Adnan TanriverdiToplantıda her birimize başlıksız, imzasız birer belge verdi. Belgeler, 1994 Aralık Şurasında alınmış kararlardan tugaylarımıza düşen hisse idi. Belgeyi incelediğimde, Tugayıma ait 4 subay ile 12 astsubayın ismi vardı. Bu personelin irticai faaliyette bulundukları belirtiliyordu. Personelin uyarılması isteniyor. Durumlarını uyarılara rağmen düzeltmeyenler hakkında silahlı kuvvetlerden ayırma işlemi yapılacağı belirtiliyor, bu personel hakkında işlem yapmayan amirler hakkında da işlem yapılacağı bildiriliyordu. Şaşırmıştım. Tugayın en gayretli, çalışkan, bir nevi lokomotifi durumundaki subay ve astsubayların isimleri vardı listede. İnançları ve yaşantıları nedir diye, bu gözle bu arkadaşlara hiç bakmamıştım. İnanç dünyalarını bilmiyordum. Araştırılması gerektiği konusunda da bir düşüncem hiç olmamıştı. Bu arkadaşları kim tespit edip bildirmişti. Ne gibi faaliyetlerde bulunmuşlardı. Bilgim yoktu. Bildiğim tek şey en güvendiğim, çeşitli denemelerle takip-kontrolsüz iş yaptıklarına şahit olduğum personelin başında gelmeleri idi. Sıhhiye Bölük Komutanlığına görevlendirdiğim Yzb. Ahmet Kubilay Özçelik de listedeydi.?

?Birkaç hafta sonra, irticai faaliyette bulundukları bildirilen personelin sıralı sicil amirlerinden, bu personel hakkında kanaat raporu istendi. Çoğunun üçüncü sicil amiri idim. Bu arada bu personelin şahsi dosyalarını inceledim. Bir kısmını eşleri ile birlikte evime davet ettim. Bu şekilde yoğunlaşmam sonucunda, bu gençlerin pırıl pırıl ve tertemiz, vatan, millet ve hizmet aşkı ile dopdolu insanlar olduğunu, sadece inançlarını yaşamaya çalıştıklarını, ibadetlerini yaptıklarını, çoğunun da eşlerinin başlarının kapalı olduğunu gördüm ve öğrendim. Şahsi dosyaları da takdirlerle doluydu. Bu insanlardan devlete faydadan başka bir şey gelemezdi. Sonuçta; kanaatimi, ?bu personel inançlarını yaşama gayreti içinde olan, çalışkan, dürüst ve örnek niteliklere sahip kişiler olduklarını, üzerlerindeki şüpheli veya sakıncalı raporlarının kaldırılması gerektiği? şeklinde bildirdim.

Bu arada, laiklik vurgulu, kılık kıyafete yönelik, izlenmesi sakıncalı olan basın yayın ile ilgili yazışma toplantı ve faaliyetlerde artış başladı. Silâhlı Kuvvetler içinde mevcut olan dayanışma ruhunun, bu uygulamalar sonucunda ayrışmaya, kutuplaşmaya doğru gittiğini müşahede ettiğimi üzülerek ifade etmek istiyorum?

ÜST KOMUTANLAR, SUBAY VE ASTSUBAYLARI TOPLU OLARAK UYARIYORDU
Adnan TanriverdiSilahlı Kuvvetler de eşlerinin kılık kıyafeti ve kendileri inançlarını yaşamak isteyen personele yapılan haksız uygulamalara son verilmesi için Tanrıverdi, Harp Akademileri eski Komutanı merhum Orgeneral Nahit Şenoğul ile de görüşmüş: ?Şenoğul o zaman benim Kolordu Komutanımdı. Tugayın Sinema salonunda, birliğin bütün subay ve astsubaylarının hazır bulunduğu bir toplantıda (bu toplantıyı kendisi istemişti.), personele hitaben, inancını yaşayan askerlerin davranışlarını eleştiren ve laik düşünce ağırlıklı bir konuşma yaptıktan sonra benim makam odama gitmiştik. Konuşmasını tasdik etmemi bekler bir tarzda ?subay ve astsubayların eşlerinin örtünmeleri kabul edilemez, değil mi Adnan Paşa? dedi. Ben de İnsanların inançlarına müdahale edecek tarzda giyim kuşamı ile mücadele etmenin Silahlı Kuvvetler için uygun hareket tarzı olmadığını; Silahlı Kuvvetler mensuplarından dini icaplarını yerine getirenlerin tehdit olarak görülmesi hususunun doğru olmayacağını kendisine anlattım. İnanç ve giyim kuşama karışmanın Silahlı Kuvvetler içerisinde bir kısım değerlerin yok olmasına sebep olabileceğini ifade ettim. Tasdik edeceğimi zannetmişti. Yine de makul insandı. Sözlerimi sukutla karşıladı. Nahit Şenoğul Paşa, ?Hira Dağı kadar Müslümanım, Tanrı Dağı kadar Türk?üm? derdi. Konjonktürün gereği olarak inancını yaşayanlara şüphe ile bakıyordu. Kendisini rahmetle anıyorum.Tabii o zaman ki üst kademe ile bu konuda anlaşmamız mümkün olmadı.?

LİYAKATLİ SUBAYLAR, EŞİ BAŞÖRTÜLÜ OLDUĞU İÇİN, NİTELİKLERİ HARP AKADEMİLERİNE GİRMEYE UYGUN DEĞİLDİR DENİLDİ;
?1995 yılının zannederin Nisan veya mayıs ayı idi. Harp Akademileri imtihanına girmek isteyen subayların müracaat dilekçeleri gelmeye başladı. 12 kişi idiler. İçlerinde Yzb. A.K.Ö.?nün dilekçesi de vardı. Personelin her biri için nitelik belgesi doldurmam gerekiyordu. Nitelik belgesinin bir maddesinde eşlerinin temsil kabiliyeti , sonucunda da subayın Harp akademileri Öğrenimini yapmaya liyakatli olup olmadığı soruluyordu. Bu arkadaşımızın eşi üniversite mezunu ve inançları nedeniyle örtünen bir hanımefendi idi. Önümde iki seçenek vardı. Ya gerçek olanı yani, olumlu nitelik verecektim. Ya da kendimi kurtarmak için olumsuz nitelik verecektim. A.Kubilay Özçelik için iki durumda da sonuç aynı olacaktı. Önünde sıralı rütbe ve makamlar bekleyen bir insan için geleceğini riske atacak bir karar vermesi kolay değildir. Ama ben inandığım şekilde kanaat vermediğim takdirde üzerime yüklenecek ilâhî mesuliyeti kaldıramayacağım sonucuna vardım. A.Kubilay Özçelik'nün hakkı olan müspet kanaatli bir nitelik belgesi tanzim edip gönderdim.?

?Aradan birkaç hafta daha geçmişti. Kara Kuvvetlerinden Tayin Daire Başkanı, Tuğgeneral bir devre arkadaşım (1. Or. Komutanlığından emekli, E. Org. Hasan Iğsız) telefonla aradı. Konu Yzb. A.K.Ö.?nün Harp Akademilerine girişi için verdiğim müspet kanaatli nitelik belgesi idi. Bana naklettiğine göre, Komutanlar ona ?bu Yüzbaşı birliğine yeni atandı. Adnan Paşa belki çok iyi tanımıyordur. Eşi kapalı bir subay. Nitelik belgesini tugaya iade edin. Adnan Paşa, menfi kanaatli olarak yeniden tanzim edip göndersin? demişler. General arkadaşım da bana belgeyi yeniden düzenlermisin diye sordu. Çok yadırgadım. Böyle bir durum başıma hiç gelmemişti. Cevaben; Söz konusu subayı da eşini de çok iyi tanıdığımı, Tugayın en çalışkan ve kurmaylığa liyakatli personelin başında yer aldığını, en yakın amiri olduğum için de, üst kademedeki komutanların benden daha iyi tanımalarının mümkün olmadığını, bu durumda komutanların kanaatlerini değiştirmeleri gerektiğini, bu ifadelerimin komutanlara iletilmesini, ama bütün bunlara rağmen bu subay akademi imtihanlarına çağırılmayacaksa, o zaman müracaat dilekçesinin iade edilmesini, ben de bu sene kendini müracaat etmemiş say diye, dilekçesinin iade edebileceğimi bildirdim. Ancak bir hafta on gün geçmedi, Yzb. Özçelik'in müracaatının, ?nitelikleri Harp Akademileri Kanun ve Yönetmeliğinin ilgili maddelerine uygun olmadığı? gerekçe gösterilerek, kabul edilmediği bildirildi.?

?1995 yılı Haziran ayının sonlarına yaklaşmıştık. Kara Kuvvetleri Komutanımızın Tugayımızı denetlemek üzere geleceği bildirildi. Ağustos şurasına az kalmıştı. Mutat olan, bu mevsimde terfi durumunda olan generaller ile, generallik sırasındaki Albayların birlikleri Kuvvet komutanlıklarınca denetlenirdi. Benim Terfime henüz bir yıl vardı. Denetlenmem hayra alamet değildi.?

Adnan Tanriverdi

?Temmuz başında Kuvvet Komutanımız birliğimize geldi. Tabii ki yanında Ordu ve Kolordu Komutanlarımız da vardı. Ben uygun bir denetleme programı yapmıştım. Ordu Kurmay Başkanımız, geliş amacı konusunda beni uyarmıştı. Önce makam odamda özet bir brifing takdim ettim. Brifingin sonunda, Tugay?dan 16 subay ve astsubayın irticai faaliyette bulunduğuna dair makamlarından bilgi aldığımı, yaptığım tetkik sonucunda. bu personelin sakınılacak bir durumunun olmadığını söyledim.?

?Kuvvet Komutanımız, fevkalade nazik, sakin, itidalli ve insanları herhangi bir şekilde incitmemek için gayret içerisinde olan yapıya sahip, herkes tarafından sevilen şahsen benim de saygı ve sevgi ile bağlı olduğum bir şahsiyetti. Yarbaylığımda, albaylığımda ve generalliğimde, birer ikişer yıl amirim durumumda bulunmuş, benim general olmamda da birinci derecede etkili olmuş muhterem bir komutanımdı.?

?Bu itidalli Komutanım yumruğunu önündeki sehpaya vurarak, ? Adnan Paşa, hanımının başı örtülü subayı ben kurmay yapmam. Bu durumda olanların nitelik belgelerini değiştirmeleri için gönderdim. Değiştirmeyen birkaç kişiden biri de sensin. Kars?taki Tugay Komutanı üç personelden birisinin başını açtırmış diğer ikisi de tayin durumunda oldukları için gittikleri birliklerde açacaklarına dair söz almış' dedi ve devamla;

KIŞLA CAMİİNDE YAPILAN HİZMETLER İRTİCAİ FAALİYET OLARAK DEĞERLENDİRİLDİ:
'Kışla camiinde imam olarak er ve erbaşlardan başkası görevlendirilmeyecek, erbaş ve erlerin arkasında subay/astsubaylar namaz kılmayacak. Camide Kur?an-ı Kerim?den başka kitap bulunmayacak. Cami namaz vakitleri dışında kapalı bulunacak . Cami dışında namaz kılınmayacak.? diye sözümü kesti ve emirler verdi. Vaziyet bütün çıplaklığı ile anlaşılmıştı. Silahlı Kuvvetlerde inancını yaşamak isteyen insanlara karşı büyük bir mücadele başlatılmıştı. Bu mücadelede ben de taraftım.?

Doğu Silahçıoğlu?Kuvvet Komutanının, Brifingde verdiği emirlerde geçen birkaç konuya değinmeden edemeyeceğim. Tugayda üç sene kaldım. Bu süre içinde, her tarafa el attığım gibi (ki benim panzehirim gibi gönderilen Doğu Silahçıoğlu bile bütün bu işleri bu süreye nasıl sığdırdığımı, devir teslim sırasında hayretle bana sordu.) camiye bazı hizmetler nasip oldu. İçinin tefrişinin yanı sıra, avlusunun zeminini mermer, çevresine duvar, abdest bozmak ve almak için şadırvan ve caminin nişanı olarak da bir minare yaptırmak kısmet olmuştu. Görev sürem içinde, camide göreceğim personel hakkında farklı davranırım endişesi ile kışla camiinde personelimle birlikte namaz kılmadım. Cuma namazlarımı, kışla dışındaki bir camide kılmaya gayret ettim. Kışla camimizin devamlı görevli imamı, askere gelmeden önce de bu görevi ifa etmiş bir askerdi. Ancak Tugayda ilâhiyat mezunu yedek subaylar vardı. İçlerinden birini cuma günleri hutbeyi okuması ve namazı kıldırması için görevlendirmiştim. Cuma hutbelerini bir kaç gün önceden mutlaka görürdüm. Konularının askerlik hizmetlerinin daha iyi yapılmasını teşvik edecek şekilde belirlenmesine özen gösterirdim. Kuvvet Komutanı tarafından tenkit edilen konulardan biri buydu. Cami, gündüz sürekli açık bulunduruluyordu. Görevden fırsat bulduğu anlarda isteyenin namazlarını camide kılabilmesi amaçlanmıştı. Bu da hoş görülmemişti. Camide de Kur?an-ı Kerîm dışında, tefsirler, hadis kitapları ve ilmihaller vardı. Dini kitapların camide bulunmasında da bir sakınca görmemiştik. Sonuçta Kara Kuvvetleri Komutanımızın emirleri uygulanmaya başladı.?

?Brifingden sonra denetleme devam etti. Gördükleri her şeyden memnun oldular. Daha doğrusu beni tenkit edecek bir noksanlık bulamadılar. Bu kanaate ulaştıran olaylar cereyan etti. Ancak burada bunun detayına girmek istemiyorum.?

Adnan Tanriverdi

KKK SAĞLIK DAİRE BAŞKANLIĞINA ATANDIM
?1995 yılı Ağustos Şûrasından sonra, Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı gibi benim için pasif sayılan bir göreve atandım. Tugayda üçüncü yılımı tamamlamıştım. Normal şartlarda bir yıl daha kalmam gerekirdi. Biz ayrıldıktan sonra Ordu Komutanı, Orduya mensup generallerle yaptığı bir toplantıda benim, Tugayı kurtarılmış tugay haline getirdiğimi söylemiş. Halbuki yaptığım sadece camiye biraz çeki düzen vermek, bir de imkanlar ölçüsünde ibadetlerimi yapma gayreti içinde olmaktı. Ama bu kadarcığına dahi tahammül edilemiyordu. Arkamdan, habercilerime varıncaya kadar, yakın çevremde bulunan, çalışmalarından dolayı takdir duygularımı belirttiğim personel ile, irticai faaliyette bulundukları üst kademeden bildirilen subay ve astsubaylara sıkıntılı günler yaşatıldığını duydum. Yakınımda kim varsa hepsine zarar verilmiş.?


ARALIK 1995 ŞURASINDA RE'SEN EMEKLİ EDİLEN 44 ASKERDEN 20'Sİ BENİM TUGAYIMDANDI
?Sonunda, 1995 Aralık Yüksek Askerî Şûrasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinden 44 subay ve astsubay, ?disiplinsizlik? kisvesi altında re?sen emekli edildi. Bunlardan 20 tanesi benimle birlikte çalışmış olan arkadaşlardı. Tabii ki Yzb. A.Kubilay Özçelik de içlerindeydi. Yzb. Özçelik beraber bulunduğumuz arkadaşlardan sadece çarpıcı bir örnektir. Her birinin niteliklerini ve layık görüldükleri işlemleri anlatmaya kalksam zannederim kitap oluşur. Başka bir arkadaşımla ilgili olayları da İnternet sitemde ?Ona Madalyasını Ben Takmıştım?1 başlığı altında anlatmıştım. Bu arkadaşlarım için o zaman duyduğum üzüntüyü anlatamam. Şimdi de onların çoğu ile Dernekte beraberiz. Geriye dönüp baktığımda, yanlışımı bulamıyorum. Tekrar o günlere dönmek mümkün olsa, başka türlü davranmamın mümkün olmadığını düşünüyorum.?

?Bu gün için, kendilerinin ve ailelerinin inançlarından dolayı 1637 subay ve astsubay YAŞ kararları ile Silahlı Kuvvetlerin dışına çıkarıldı. Çıkarılma tehdidi altında olduğu için bekleme sürelerini doldurmadan ayrılanların sayısı ise bilinmiyor. Ordumuz büyük bir tasfiyeye tabi tutulmuştur. Cumhuriyet tarihinin en büyük tasfiyesi denilebilir. Milletin temel değerlerine yabancı hale getirilmeye çalışılıyor. Bir ordunun milletinin çoğunluğuna yabancı hale getirilmesi hayra alâmet değildir. Bu kararların altına imza atanların sorumlulukları ve veballeri büyüktür. Tarih bunu böyle kaydedecektir.?

Adnan Tanriverdi

30 AĞUSTOS 1996 TARİHİNDE KADROSUZLUKTAN EMEKLİ EDİLDİM
?Sonuçta, 30 Ağustos 1996 tarihinde kadrosuzluktan ben de emekli edildim. Şimdi, mağduriyetlerin giderilmesi için Hükümetin yasa çıkarma girişimi başlattığı bir zamanda, geçmişte büyük haksızlığa uğratılmış olsalar da, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ?disiplinsizlik? kisvesi altında emekli edilenlerden daha çok, inançlarını yaşama ortamı bulamadıkları için geride kalanlar ile Milletimiz ve Devletimizin geleceği için üzülüyorum.?

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

1 Ona Madalyayı Ben Takmıştım

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn