Milli İradeye Saygı Paneli (15 Nisan 2007)

MİLLİ İRADEYE SAYGI PANELİ-2007

AÇIŞ KONUŞMASI 

Değerli  misafirler; bilim, fikir ve devlet adamı kimlikleri ile toplantımıza anlam katan konuşmacı konuklarımız; muhterem hanımefendiler, basınımızın değerli temsilcileri ve derneğimizin mensupları, ?Milli İradeye Saygı Panelimize? hoş geldiniz. Toplantımızı şereflendirdiniz. Şahsım ve Adaleti Savunanlar Derneği mensupları adına, teşekkürlerimi arz ederim. 

2007 DEVLETİMİZİN HAYATINDA ÖNEMLİ BİR YIL OLACAKTIR:

2007 yılı, Cumhurbaşkanlığı ve hemen arkasından, Milletvekilliği Genel Seçimlerini, içinde barındırdığından, ülkemizin yönetiminin belirlendiği ve fevkalade önemli gelişmelere gebe, bir yıl hüviyetini taşımaktadır. 

Bunun için, Düşüncelerimizi ve desteğimizi, tam vaktinde ortaya koyabilmek ve sürece destek ve katkımızı belirtmek için bu paneli düzenlemiş bulunuyoruz.

 

Değerli Konuklar,

Bu günlerde, bütün taraflarının yerlerini aldığı, bir iktidar mücadelesinin yaşandığı bir sürecin içinde bulunuyoruz. Bu mücadele, Milletin iktidarı, yani Milli İradenin Temsilcileri ile, statükonun devamını isteyenler arasındaki, bir mücadeledir. 

Hemen baştan belirtmek isterim ki; Eğer baskılara boyun eğilmezse, milletten alınan yetkiler cesaretle kullanılırsa, meşruiyet çizgisinde ısrar edilirse, 2007 yılı, vesayetli Demokrasi Yönetiminden, Milli İradenin hakim olduğu Yönetimin tesisi için, bir kırılma yılı olabilir. 

GÖSTERİ VE TEPKİLERİN SATIR ARALARINDAKİ GERÇEKLER:

Mevcut statükonun devamını isteyen, gösteri ve toplantıların, meşru zeminde ve yasal platformda kalmak kaydı ile, demokratik bir hak olduğunu düşünüyor; DSP tarafından 08 Nisan (2007) günü düzenlenen, ?Milli Egemenlik Mitingi?ni de ; ADD? nin organizatörlüğünde, dün yapılan (14 Nisan 2007) ve ?Cumhuriyet Yürüyüşü? olarak isimlendirilen, gösteriyi de, böyle görüyoruz. 

Dün, Tandoğan  Meydanında, statükonun savunucusu, tüm dernek, siyasi düşünce ve devletteki uzantılarının, tamamının temsil edildiğine, vurgu yapıyor; Rektörler kurulunun, 05 Nisan (2007) günü yaptığı, basın toplantısının ve Sn. Cumhurbaşkanının, 13 Nisan (2007) günü, Harp Akademileri Komutanlığında yaptığı konuşmanın da, Tandoğan mitingi ile bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Mitinge katılanların ve söylemlerinin ülkemizin gerçeği; gösterdikleri tepkilerin ise en doğal demokratik hakları olduğunu kabul ederken; Devlet Kurumlarının, yetkililerinin ve Üniversitelerin, bu gösteriyi aktif  olarak desteklemelerini, meşru zeminden taşma olarak değerlendiriyoruz. 

Sayın Genelkurmay Başkanımızın 12 Nisan (2007) günü yaptığı basın toplantısında; her konuda, sık sık hukukun üstünlüğüne vurgu yapmasını ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak da, TBMM?in özgür iradesinin belirleyici olduğu hususundaki, düşünce ve beyanlarını; TSK?nin, Tandoğan Mitinginde savunulan siyasetin, aktif destekçisi ve aleti olmayacaklarının, ifadesi olarak kabul ediyor ve konuşmasını memnuniyetle karşılıyoruz.  Ancak, hukukun üstünlüğü prensibinin, TSK?nin içindeki, inancını yaşamak isteyen, askerlerimize de uygulanmasını bekliyor ve hukukun hakim kılınması ile,  pek çok sorunun çözümlenebileceğini düşünüyoruz.

Sn. Cumhurbaşkanının konu ile ilgili beyanlarının, Rektörler Kurulunun basın açıklamasının ve Tandoğan Platformunda söylenen ve savunulan düşüncelerin, satır aralarını okursak, nasıl bir Cumhurbaşkanı istendiği, daha açık bir şekilde anlaşılacaktır.

Onlara göre;

  • Öyle bir aday bulunsun ki, tarafsız olsun. Yani Meclis dışından olsun.
  • Sonra, mevcut statükonun muhafazasını temin etsin. Yani devlet bürokrasisinin üst kademesindeki, mevcut, istemezükçü ideolojik kadrolaşma, devam ettirilebilsin.
  • Ve bu kadroların kabul etmediği, milletin özellikle manevi değerleri söz konusu olduğu zamanlarda;
  • Evrensel temel kişi hak ve özgürlüklerinin, bizim milletimize de kullandırılmak istendiği zamanlarda;
  • Öyle bir cumhurbaşkanı olsun ki;
  • Zinde kuvvetleri, devletin anayasal düzenine karşı kışkırtsın, organize etsin, baskı kurulmasına müsamaha etsin;
  • Hatta, hassas dengeler varsa, hükümet kurma görevini dahi, kuralları hiçe sayarak, sayısal çoğunluğa sahip olana değil de, keyfi olarak seçtiği, siyasi partiye versin ve Postmodern darbelerin bizzat uygulayıcısı olsun.

Ya da;

  • TBMM ile ve çıkardığı Hükümetle, kavgalı, kanun ve kararnamelere engeller çıkartan;
  • İnsanların inandığı gibi, giyinme ve yaşamasının, bir temel insan hakkı olduğunu  kabul etmeyen;
  • Bu tür hakları kullanmak isteyen hanımların, kendilerinin ve  beylerinin, devlet görevinden tasfiyesini, cumhuriyetin niteliklerinin korunması için, şart gören;
  • Hatta, eşleri Meclis Başkanı, Başbakan, Bakan ve Millet vekili olsalar dahi, dininin emirlerine göre giyinen hanımlara, devletin kapılarını kapatan;
  • Eğitim haklarının ellerinden alınmasını destekleyen;

Bir şahsiyet olması isteniyor. 

Ülkemizdeki huzursuzlukların kaynağını da, bu zihniyet oluşturmaktadır. Çünkü, bu zihniyet, son on yılda milletimizin  büyük bir bölümünün mağduriyetine sebep olmuştur.

Bu zihniyetin devlet yönetimine hakim olmasını kabul etmek mümkün değildir. Tabii ki, söylemleri dinlenmeli, huzurlu yaşama ortamları temin edilerek, hakları kendilerine teslim edilmeli; ancak, devlet eliyle, bölücülüğe götüren, kendileri gibi düşünmeyenler üzerinde, baskı kurulması ile ilgili talepleri, kesin olarak kabul edilmemelidir. 

MİLLİ İRADEYE SAYGI ESAS ALINMALI

Milletin değerlerinin özümsenmesinin, millete tabi olmayı kabul etmenin, milli iradenin hakimiyetine boyun eğmenin, hasılı, Milli İradeye saygının, Meselenin çözümünde temel nokta ve değer olduğunu düşünüyoruz. 

Nitekim, Mustafa Kemal Atatürk?te, çeşitli demeçlerinde, milli iradenin hakim kılınmasının altını çizmiştir.

Bir konuşmasında , ?Devlet ve milletin mukadderatında irade-i milliye amil(tesir eden)ve hakimdir. Ordu bu milli iradenin tâbi(itaat edeni) ve hadimidir(hizmetkârı)? 1919 (1)

Diğer bir konuşmasında, ?Milletin irade ve  emeline uymayanların talihi hüsrandır. İzmihlaldir(yok olmadır).?1923(2)

?Yeni Türkiye Devletinin ruhu bünyanı(temelinin ruhu) hakimiyeti milliyedir. Milletin bilâ kaydüşart hakimiyetidir.?1923  (3)

?Bilâ kaydüşart tabiriyle tasrih olunan(açıkça anlatılan) hakimiyeti, milletin uhdesinde tutmak demek, bu hakimiyetin bir zerresini; sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir.? 1923 (4)

?Halk hakimiyeti milliyeyi benimsemeli ve memlekette yegane hakim ve amilin(etkenin), kendisinden ibaret olduğunu unutmamalıdır.?1923 (5)

Bir başka yerde ve tarihte de, ?Hakimiyeti milliye öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletlerin esareti üzerine, kurulmuş müesseseler, her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.? 1924 (6) demiştir.

?Bir millet, varlığı ve hukuku için bütün kuvvetiyle, bütün fikir ve maddi güçleri ile alakadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Milli hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız, buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilatımızda milli güçlerin etken ve milli iradenin hakim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri bir egemenlik tanırlar, milli egemenlik??1927 (7)

Mustafa Kemal Atatürk?ün bu düşüncelerini de hatırlatarak;

TBMM?ni, dışarıya karşı;

  • savaş ve barışa, karar verebilen ve savaşı yöneten,
  • ittifaklara ve uluslar arası anlaşmalara, olur veren,
  • devletimizin dostunu ve düşmanını, tayin eden;

İçeride ise;

  • Cumhurbaşkanı dahil, yürütmeyi belirleyip, atayan ve denetleyen;
  • Yargının, önünü açan;
  • Milletin huzuru, refahı ve güvenliği için, yasalar çıkaran;
  • Milletin bütün sorunlarının, hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan, istişare edilip, çözüme kavuşturulduğu;

Devletin en yüce, en saygın ve ağırlıklı, kurumu olduğunu, kabul ediyoruz. 

Bunun için de, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, TBMM?nin, yok sayılmasını, yetki ve takdirine, dışarıdan dayatmacı bir anlayışla karışılmasını, tasvip etmiyor; millet vekillerinin, serbest iradeleri ile, karar vermelerine imkan verecek, ortamın sağlanmasına katkıda bulunulmasının, uygun olduğunu düşünüyoruz. 

 Milli İradenin hakimiyetine götürecek, devlet yönetimindeki kırılmanın, müspet başlangıcını , 11. Cumhurbaşkanının seçimindeki isabetin oluşturacağını düşünüyoruz. 

CUMHURBAŞKANINDA OLMASI GEREKEN VASIFLAR:

Bu seçimin, yeni dönemin müspet başlangıcı olabilmesi için, yeni Cumhurbaşkanımızın,  Anayasa?da belirtilen niteliklerine ilave olarak ;

  • Ülkemizde, hukukun üstünlüğünün, tesisine;
  • TBMM?nin güçlendirilip, saygınlığının pekiştirilmesine;
  • Yargının, tarafsız ve bağımsızlığının, tam olarak teminine;
  • Milli iradenin, devletin bütün kurumlarına, hakim kılınmasının, sağlanmasına;
  • Temel ve evrensel, insan hak ve özgürlüklerinin, hayata geçirilmesine;
  • Devletin Kurumlarının, özellikle, Yasama, Yürütme, Yargı ve bağımsız Kurum ve Kuruluşların, uyumlu çalışmasının, teminine;
  • Ordunun, kışlasında kalmasına;
  • Üniversitelerin, bilim yuvası haline dönüştürülmesine;
  • Milli ve manevi değerlerin, korunup kollanmasına; milli birlik ve bütünlüğün, tesisine;
  • 84 yıllık cumhuriyetimizin birikimleri ile, milletin sahip olduğu, dininden ve tarihinden gelen, manevi değerlerinin, kaynaştırılmasına;
  • Türkiye?nin, bölgemizde, barış ve özgürlük limanı olarak, kabul edilmesine;

Yardımcı olabilecek;

  • Siyasetin ve TBMM?nin içinden,
  • Milletin değerlerini özümsemiş,
  • Milletin bütün fertlerine ve sahip olduğu değerlerine sahip çıkabilecek,
  • Herkesin benim Cumhurbaşkanım diyebileceği,
  • Liderlik vasıflarına sahip, geçmişi  ve yaşantısı ile milletin önünde imtihan vermiş ve bu imtihandan yüz akı ile çıkmış,
  • Yüksek ahlaki değerlere sahip,
  • hesaplanmış riskleri üslenebilen  ve CESUR,

Bir şahsiyet olması gerektiğini düşünüyoruz. CESARETİN bu makamlarda, fevkalade önemli olduğuna; kritik dönemlerde, kriz anlarında ve baskılar karşısında, bu vasfa sahip olmayan kişiliklerde; yukarıda sayılan bütün müspet vasıfların, sıfır ile çarpılacağına inanıyoruz. Onun için yeni Cumhurbaşkanımızın, CESUR olması gerektiğinin altını, ısrarla çiziyoruz. 

ÜLKE GENELİNDEKİ GERGİNLİK VE ENDİŞELİ BEKLEYİŞİN SEBEBİ:

Her şeyin ve sistemin, sorumlusu yerli yerinde bulunurken; seçimler prensip ve kurallara bağlanmışken; Cumhurbaşkanlığı ve Millet vekilliği seçimlerine yaklaşıldıkça, ülkemizi, bir gerginlik ortamı kaplamıştır. Tabii ki bu sebepsiz değildir. 

Ülkemiz, demokrasiye geçtiğimizi zannettiğimiz, yıllardan beri, askeri vesayet altındaki, yönetimlerle idare edilmiştir. 

İnsanlarımız, Devletin tepesindeki inatlaşmayı anlayamıyor. Önemli bir konu olsa, TSK ne der? Gerginlik olacak mı? Darbe olur mu? Kaygısı içinde yaşıyor. Bu durum, güven bunalımına sebep oluyor. Bu sadece toplumda değil, Devleti yöneten kadrolarda da, tutukluğa neden oluyor. Bölgemizde sıcak olaylar gelişiyor. Müdahil olabilmek için ve çözümü için, muktedir otoriteye, ihtiyaç gösteriyor. Kör çekişmelerle vakit geçirilip, devletin, önemli meseleleri, ideolojilere feda ediliyor. 

Halbuki, sahip olduğumuz coğrafya, Dünyanın gözünün üzerinde olduğu ve tarihteki bütün medeniyetlere, beşiklik etmiş, üç kıtanın merkezinde, fevkalade önemli bir bölgedir. Bu vatanda, Milletimizin refahı, Devletimizin varlığı ve bekası;  ülke sathına yayılmış, adil bir idarenin himayesindeki, zengin üretimle beslenen, güçlü bir maliyeye sahip; bu maliyenin donattığı, modern bir ordu ile korunan; kendini çevresine ve dünyaya kabul ettirmiş; güçlü bir devlet yapısı ile mümkündür. 

Ancak, Milletin iradesi, devletin bütün kurumlarını ve güç unsurlarını, kuşatıp kontrol edemez ise, devletin gücünden bahsedilemez ve varlığı tehlikeye girer. Belki de, kontrol edilemeyen, ayrı ayrı güçlü kurumlar, bizzat devlete tehdit teşkil ederler. 

Son 28 Şubat müdahalesinde TSK başrolde görünmüştür. Ama;

  • Zamanın Cumhurbaşkanının, kabahati yok mu?
  • Demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan, muhalefet partilerinin suçu yok mu?
  • Birer anayasal kurum olan, Yargıtay?ın, Anayasa Mahkemesi?nin, suçu yok mu?
  • Bilim yuvası olması gereken, üniversitelerimizin katkısı yok mu?
  • Medyanın, kışkırtması yok mu?
  • Milletimizin, hiç mi günahı yok?

Eğer TBMM ;

  • İktidarı ve muhalefeti ile, ayağa kalksaydı,
  • Yargı ve yüksek öğretim, milli iradeye saygıya davet etseydi,
  • Sivil toplum kuruluşları öncülüğünde millet, tepkisini gösterseydi,
  • Medya desteklemeseydi,

TSK müdahalede ısrar edebilir miydi?

Bir Kuvvet Komutanının, basına yansıyan günlüğünden, daha net bir şekilde anlıyoruz ki;

  • Basının desteği olmadan,
  • Rektörler ve Yüksek Öğretim Kurumları, sahiplenmeden,
  • Sendikalar, harekete geçirilmeden,
  • Sivil Toplum kuruşlarının, hükümet aleyhine, desteği temin edilmeden;
  • İnsanlar, sokağa dökülmeden,

Sisteme, bir müdahale mümkün olamıyor. 

Özellikle, 28 Şubat ve onu takip eden süreç, darbe ve müdahalelerin, üç dayanağı bulunduğunu göstermiştir.

  • Birinci dayanak; Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi için, yetki alınan, anayasa ve yasa hükümleridir. Ki, statik olan bu hükümler, hazırlama ve onaylama sorumluluğu, Bakanlar Kuruluna ait olan, MGSB?deki  iç tehdit değerlendirmesi ile, dinamik hale, yani işler hale getirilmektedir.
  • İkinci Dayanak; Devlet Bürokrasisinde ve özellikle, üst kademesindeki, manevi değerleri tehdit gören, ideolojik kadrolaşmadır. Ki, bunun başını, TBMM tarafından seçilen, Cumhurbaşkanı oluşturmaktadır.(Hrp.Ak.Konuşması delildir)
  • Üçüncü dayanak ise; konjonktür, yani içinde bulunulan şartlardır. Ki bunlar da, TBMM?nin, sandalye sayısındaki kritik dağılım; hassas dengelerle kurulan ve tecrübesiz, koalisyon hükümetleri; Bürokrasinin(Cumhurbaşkanı, TSK, Yargı, YÖK, STK? lar bunun içindedir) benimsediği ideolojiye, ters değerleri benimseyen iktidarlar; ekonomik krizler ve medya desteği olmuştur

Bu üç dayanak bir araya gelince, dayatmalar ve müdahaleler devreye girmiştir. 

İşte, bu gün bu panelde, değerli konuşmacılarımızla, değişim fırsatının yakalandığını zannettiğimiz, bu yeni dönemde; Cumhurbaşkanının seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlarla, Ülkemizin Yönetimine, Milli İradenin hakim olabilmesi için, darbelerin gerçekleşmesinde katkısı olan, kurum ve sektörlerde, yapılması gereken düzenlemeler, alınması gereken tedbir ve atılması gereken adımların, neler olduğu hususlarını, konuşmaya çalışacağız.

Bu panelde, konuşulanları ve çıkan sonuçları da, ?Milli İradeye Saygı? konusuna hasredeceğimiz, Adaleti Savunanlar Bültenin, Mayıs sayısında, yayınlamaya çalışacağız.

Çalışmaların, hayırlara vesile olmasını diler, toplantımızı şereflendirdiğiniz  için, tekrar teşekkür eder, saygılarımı sunarım.  15 Nisan 2007

 

Adnan Tanrıverdi

Emekli General

ASDER Gnl. Bşk.

DİPNOTLAR:

(1)      Atatürkçülük (Birinci Kitap) Atatürk?ün Görüş ve Direktifleri, 1993 Gnkur Basımevi, S.20, Bel.1919 (1-50)

(2)      Age. S.20, Bel. 1923(4-299)

(3)      Age. S.18, Bel. 1923(4-299)

(4)      Age. S.18, Bel. 1923(5-79:80)

(5)      Age. S.14, Bel. 1923(5-53)

(6)      Age. S.16, Bel. 1923(5-181)

(7)      Age. S.16, Bel. 1927(3-1185)

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn