Türkçe Ezan (19 Temmuz 2010)

  

TÜRKÇE EZAN

VE

TÜRKÇE İBADET

MESELESİ 

Türkçe Ezan ve İbadet meselesi gündeme getirilmeye çalışılıyor.

Aslında ses cılız, gerçekleşme imkanı yok. Yani milletin benimsemesi mümkün değil. Bu bakımdan dikkate bile almamak gerekir.

Ama mesele dini olmaktan çok siyasî boyut içerdiği için, dini gereklilikmiş gibi gösterenlerin niyetlerini biraz araştırmak gerekir kanaatindeyim.

Yani, bu insanlar gerçekten, anlayarak, huşû içinde ibadet yapmak istedikleri için mi, ezanın ve ibadetin Arapça değil de Türkçe yapılmasını istiyorlar? Yoksa, kendilerinin ibadetle alakası olmadığı halde, milletin dinine fesat karıştırmak ve büyük Müslüman kitlenin (ümmetin) parçalanmış halinin devam etmesini istediklerinden mi bu meseleyi kurcalıyorlar?

İşin ilmi yönü tabii ki din adamlarımızı ve din alimlerimiz ilgilendirir. Ama, sadece Fatiha Suresinin açıklanması için on bin sayfayı bulan tefsirler mevcut iken, kelâmların en yücesi olan Allah kelâmının indirildiği lisandan başka bir lisana motomot tercümesinin yapılamayacağını, benim gibi sıradan Müslümanlar bile bilir. Kendini din alimi gören bazı sapkınların aksi sözlerine rağmen; namazda, Kur'an ayetlerinin Arapça olarak; ezanın da Peygamber (SAV) sünnetine uygun olarak okunmasının, ehli sünnet itikadına sahip Müslümanların tamamına yakınının vazgeçemeyeceği bir dini meseledir.

 

Bu bakımdan, Türkçe ibadet ve Türkçe Ezan çıkışları dini amaçlı olamaz. Ancak siyasî amaçlıdır. 

Osmanlı Döneminde, Ümmet ile millet eş anlamlı olarak kullanılmış, ?Türk? denilince, hangi kavimden olursa olsun Müslümanlar anlaşılmış, yani Halifenin şahsi manevisinde bütün İslam aleminin temsilcisi Türk Milleti olmuştur.

Osmanlı'nın mirasını ve temel kurumlarını reddederek kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, Ümmet kavramının getirdiği sorumluluğu kaldıramayacağından, Ümmet yerine, kavmiyetçiliği ileri çıkararak, millet yaratma idealini seçmiştir. 

Genç Türkiye Cumhuriyetinin, zamanın emperyalist güçlerinin baskısından kurtulmak için, Osmanlı mirasından vazgeçip, İslam dünyasına arkasını dönmek mecburiyetinde kaldığını kabul edersek, seküler kavmiyetçiliği öne çıkaran resmi ideoloji, anlayışla karşılanabilir. Aksi taktirde, bu ideoloji ne Türkiye'nin coğrafi konumu ile ne de tarihi misyonu ile bağdaşamaz. O zamanın emperyalist güçlerinin İslam Coğrafyasındaki emellerine isteyerek hizmet etmiş anlamı çıkar ki, bu da insaflı bir yaklaşım olmaz. Tarihi vakıaları cereyan ettiği zamanın şartlarında değerlendirmek gerekir. Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki resmi ideolojiyi bu günün devlet yapısında ve yönetiminde uygulamaya kalkarsak, Devletimizin ve Milletimizin tarih sahnesinden silinmesinin adımlarını kendi ellerimizle atmış oluruz.. 

Günümüze gelince, Türkçe Ezan ve ibadeti kendileri için istiyorlarsa, bu kişilerin engellenmesi insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır. Ülkemizde, kiliseler, havralar, misyonerlerin oluşturduğu kilise evler var. Sivil toplum kuruluşları, vakıflar, İslamî cemaatler, cem evleri, masonik kuruluşlar v.b. düşünce, fikir, inanç ve aksiyon organizasyonları var. Ezanını Türkçe okuyup, ibadetini Kur'an meallerinden Türkçe olarak yapmak isteyenler de, münferiden kendi mekanlarında istedikleri gibi ibadet yapabilecekleri gibi; yasal girişimlerini yaparak toplu ibadet mekanları da oluşturabilirler. Bunun yasal bir engeli olduğunu zannetmiyorum.

Ama, Müslüman Milletimizin kendi imkanları ile inşa ettirdiği cami ve mescitlerde, 60 sene önce kaldırılmış Arapça Ezan okuma yasağını tekrar uygulamaya sokma girişimi, bu gün kabul edilebilir ve uygulanması mümkün olan bir düşünce olamaz. Böyle bir yasağı bu gün bu millete kimse uygulatamaz. Bunu talep etmek kargaşaya çanak tutmak demektir.

Geçmişte olduğu gibi bu gün de, Türkçe Ezan ve İbadet taleplerinin temelinde, ümmetin parçalı yapısının devamını sağlamak, hatta milli birliği temin edecek en önemli bir öğenin, yani İslâm kardeşliğinin devre dışı bırakılması fikri yatmaktadır. 

PKK Terörünü Ülkemizin başına saranlar, seküler Türk kavmiyetçileri ile dış destekli seküler Kürt Kavmiyetçileridir. İslâmî dini yaşam üzerindeki baskı ve kısıtlamalar kaldırılırsa,Terör örgütü destek bulamaz.

Üç Kıtanın merkezinden dışa doğru yayılan, yer altı kaynakları ile dünyanın en zengin ve stratejik coğrafyasındaki 25 milyon kilometre kareye varan yüzölçümü ve 2 milyara varan nüfusu ile 60 bağımsız devletten oluşan İslâm Aleminin; ittifak etmek için, yüce dinimizin mensubu olmanın yanında, konuşup anlaşmayı sağlayacak bir ortak dile de ihtiyacı bulunmaktadır. Bu ortak dil de Kur'an dili olan Arapçadır.

Ezanın okunması ve ibadetin Türkçe yapılması talebi siyasî olarak da bu büyük gücün ittifakını önleyici önemli bir girişim olarak görülüp itibar edilmemelidir.

Aksine, İslam Aleminin ortak dili olarak Arapça dili Ülkemizde ve İslam Ülkelerinde teşvik edilmelidir.

Eğitim müesseselerimizde de Arapça yabancı dil olarak okutulmalıdır.

Milletimiz Arapça öğrensin hem milli birliğini sağlasın, hem de dinini ve mensubu olduğu büyük Ümmetini daha iyi tanısın ve dünyaya huzur ve sükûnu getirecek İslam İttifakı için çalışsın. 19 Temmuz 2010

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn