Lübnan'a Asker Gönderelim (24 Ağustos 2006)

LÜBNAN?A  ASKER  GÖNDERELİM 

Önce bir durum tespiti yapalım: 

Ortadoğu?yu kana bulayan, istikrarı bozan, bölgedeki maddi ve manevî değerleri tahrip eden, Türkiye?nin de çözülmesi için gizli-açık faaliyetlerini sürdüren, bölgedeki batı destekli ABD-İSRAİL askerî varlığıdır.

 

 

Filistin?deki silahlı örgütler, Lübnan?daki Hizbullah ve Irak?taki mukavemet örgütleri  ve faaliyetleri, işgal gerçeğinin ortaya çıkardığı, öz savunma organizasyonlarıdır. Kendi ülkelerini savunan bu mukavemet örgütleri aynı zamanda, Türkiye dahil diğer Ortadoğu ülkelerini de savunmaktadırlar. 

BM Güvenlik konseyince alınan 1701 sayılı kararın satır aralarında, İsrail?in güvenliğinin sağlanması hedeflenmektedir. 

Hizbullah Lübnan?ın bir gerçeğidir.  Meşru bir örgüt ve askeri güçtür. Dünyaya, teknolojik gücün , iyi organize edilmiş gayri nizami organizasyonu mağlup edemeyeceğini ve işgal girişiminden pişman olacağını  göstermiştir. İsrail?i silâhsızlandırmadan, Hizbullah ve Filistin örgütlerini silâhsızlandırma gayreti cinayete ortak olmak demektir. Bu örgütlerin silahlı güçleri barışa hizmet edecek şekilde güçlendirilmelidir. 

Türkiye için yakın gelecekte, en öncelikli ve önemli tehdit, Ortadoğu?daki batı destekli ABD-İSRAİL askerî varlığıdır. Türkiye, kendisini yakın gelecekte tehdit edecek güçle, onun işini kolaylaştıracak şekilde işbirliği ve ittifak içinde bulunmaktadır. 

ABD, istediği İslâm ülkesini, önce suçlu ilân edip arkasından da bütün askeri gücü ile  tahrip etmektedir. 

İslâm Ülkeleri arasında bir savunma işbirliğinin olmaması ve işgallere karşı mukavemet edecek müşterek bir iradenin bulunmaması, mütecaviz güçlerin iştahını kabartmaktadır. İslâm Ülkelerini temsil eden bir iradeye bağlı; kara, deniz ve havadan nakledilebilen; işgale maruz kalan İslâm Ülkesinin talebi üzerine sevk edilebilecek; İslâm Ülkelerinden her hangi birinin topraklarında konuşlandırılmış;  modern silâhlarla donatılmış ve aktif bir ?İslâm Ani Müdahale Gücü? oluşturulabilmiş olsaydı, benzeri durumlarda, yüksek derecede, tecavüzden caydırıcı etki yapardı. Ne yazık ki Müslüman Devletler, milletlerini koruyacak organizasyonlardan çok uzaktırlar. 

Barışın temini, tehdit eden silahlı gücü durdurabilecek askeri güçle mümkündür. Bu nedenle tecavüzler mukabele görmelidir. Silahlı Kuvvetler,  ateşi tutan eldeki maşalar gibidir. Bu ateşin yaktığı ülkeler, misillemelerini maşayı tutan ellere yöneltemedikleri sürece, yangından kurtarılamazlar. Teknolojik gerilik, yangını hasmın topraklarına taşımaya engel değildir. İslâm Ülkeleri, ellerindeki imkânlarla öncelikle, topraklarını karış karış savunma organizasyonları geliştirmeli, buna paralel olarak, muhtemel tehditleri, hasmının topraklarında caydırma yöntemlerini hazırlamalı ve sonra da müşterek savunma işbirliğini teşvik etmelidirler. 

Lübnan?daki BM Barış gücü bünyesine asker gönderilmeli mi? 

BM Güvenlik Kurulunda  karar verilmiştir. Türkiye asker gönderse de göndermese de Lübnan?daki barış gücü takviye edilecektir. İsrail?e yakın olan ülkelerden oluşacak barış gücü, dengelerin İsrail lehine değişmesine aktif katkıda bulunur. Gidişata protesto dışında etki etme imkânımız kalmaz. 

Türkiye?nin, kendisini direkt ilgilendiren Ortadoğu?daki gelişmelere, bölge menfaatlerini koruyacak ve bölge dışı güçlerin etkisini azaltacak şekilde askeri gücünü dahil etme zamanı gelmiştir. Bunun için en uygun yer ve oluşum, Lübnan?daki barış gücü bünyesine askeri kuvvet vermektir. Hem hatırı sayılır bir kuvvet olmalıdır. Asgarî bir tugay gücünde olmalıdır. Türkiye hem kendisi asker göndermelidir, hem de diğer Müslüman Ülkelerin asker göndermesini sağlamalıdır. 

Bu imkân kullanılarak, Barış Gücü bünyesinde bir nevi ?İslâm Ani Müdahale Gücü?nün nüvesi oluşturulmalıdır. Bu güç, Lübnan?daki Müslüman halka ve Filistin Halkına uygulanan zulmü engelleyecek tarzda görev yapmalıdır. Barış Gücüne asker veren Müslüman Devletler kendi aralarında ayrı bir koordinasyon kurulu oluşturmalı ve BM Barış Gücü Komutanlığınca, Müslüman askeri birliklere verilecek görevler, bu koordinasyon kurulunun onayından geçmelidir. 

Dışişleri Bakanımızın taraf ülkeleri ziyaret ve istişaresi faydalı olmuştur. Türkiye, elde ettiği avantajı, barış gücünün oluşturulması ve verilecek görevlerin tespitinde kullanmalıdır. 

Asker gönderilmesine karar verilmesi halinde, Birliğin oluşturulması ve komuta kademesinin kişisel bazda tespit edilmesi de ayrı bir önem kazanmaktadır. Lübnan?daki Hizbullah?ı öven bir temsil oynatıldı diye, 1997 yılında Sincan?a tankları yürüten zihniyete benzer düşüncelere sahip elemanlardan oluşacak birliğin Türk Milletinin duygu ve düşüncelerine uygun görev yapmasını beklemek de fazla iyimserlik olur. Bu nedenle, kurulacak askeri birliğin er ve erbaş kadroları gönüllülük esasına göre oluşturulmalı, profesyonel kadrolar da bölgedeki Müslüman halk ile yakın ilişki kurabilecek  düşünce yapısına sahip personelden seçilmelidir. 

Ayrıca, politik değerlendirmeleri yapabilecek ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı sorumlu müşavirler de askeri birlikle beraber gönderilmelidir. 

Türkiye, İslâm Ülkelerinin beklentileri istikametinde, batının ve ABD?nin güdümünden kurtulup, bölgemizde liderliğe götüren politika ve stratejileri geliştirmek zorundadır. Ortadoğu?daki mevcut politik  ve askerî durum ve İslâm ülkelerinin beklentileri, Türkiye?yi BM Barış gücünde etkin bir rol alması için zorlamaktadır. Gelişmeler fırsat olarak değerlendirilmelidir.  24 Ağustos 2006

Adnan Tanrıverdi

Em. Tuğgeneral

ASDER Genel Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn