Bedelli Askerlik Kanunu ile İlgili Bir Röportaj (24 Kasım 2011)

Adnan Tanrıverdi tarafından yazıldı.

?Hala darbe tehlikesi var!?

(Gerçek Hayat Dergisin'den İsmail Uslu'ya, Bedelli Askerlik Kanunu ile ilgili verilen röportaj, Derginin 28 Kasım 2011 Tarihli Sayısında Yayınlanmıştır.)

İ.U: ?Hükümetin bedelli kararında adalet ölçüsü korunmuş. Hem bedelliden istifade edeceklerin yaş sınırında hem de ödenecek bedel meselesinde toplumu tatmin edecek bir karar alınmıştır.? diyen Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Türkiye?nin profesyonel orduya geçmesi gerektiğinin altını çiziyor. Emekli Tuğgeneral Tanrıverdi ile bedelli askerliği ve sivil-asker ilişkilerindeki normalleşmeyi konuştuk.

İ.U. : Sonunda bedelli askerliğin şartları Başbakan Erdoğan tarafından açıklandı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Sizce tatmin edici bir açıklama oldu mu?

A.T.: Toplumsal sorunların yeri siyaset müessesesidir. Bedelli askerlik de bir sorundu, siyasi merciler bunu çözdü. Ama bedelli askerlik sorununu çözerken toplumun adalet duygusunu da rencide etmemeli. Bu mesele profesyonel askerlikle ve askerlik süresinin düşürülmesiyle birlikte düşünülseydi daha köklü bir çözüm olurdu. Bundan önceki bedelli askerlik uygulamalarında yaş sınırı 27 olarak belirlenmişti. 1111 Sayılı Kanunun 10. Maddesinde askerliğin ertelenebileceği yaş sınırı 29?dur. Dolayısıyla bedelli askerlik deyince de 29 yaşın üzeri düşünüldüğü için adil bir karar olmuş oldu. Yani burada uygun bir yaş sınırı belirlenmiş. Sözleşmeli bir askerin maaşı 1500 civarındadır; bunu 15 ayla çarparsanız 22 bin 500 lira gibi bir rakam çıkar. Dolayısıyla bedel miktarı 30 bin lira olunca, askerliğini fiili olarak yapmış olanları rencide etmemiş olursunuz. Yani hükümetin belirlediği bedel ?biz de bekleseydik ucuz bir şekilde bedelli askerlik yapsaydık? denmeyecek bir miktar. Hükümetin bedelli kararında adalet ölçüsü korunmuş. Hem bedelliden istifade edeceklerin yaş sınırında hem de ödenecek bedel meselesinde tatmin edecek bir karar alınmıştır.

 

İ.U.: Yani hükümet tamamen adil bir karar aldı?

A.T.: Aslında askerlik yapacaklara ?isteyen askerlik bedeli olarak 30 bin lira bedel versin, isteyen askerlik yaparak 1500 lira maaş alsın? denilseydi en adil uygulama biçimi bu olurdu. Yani askerliğini bedelli yapandan alıp, normal askere vereceksin. İstanbul Maltepe?de görevliyken OHAL uygulanan bölgelere tabur gönderirdik. Diyelim ki görev için bir kişi gönderilecek, birçok asker bu göreve gitmek isterdi. ?Bu göreve kim gitmek istiyor?? dediğimizde kura çekmek mecburiyetinde kalırdık. Hepsi gitmek isterdi. Çünkü OHAL bölgelerine gönderilen askerlere tazminat ödenirdi. Bir de 1000-1500 lira maaş verilecek olsa göreve gitmek isteyenlerin sayısı daha da artar. Yani bu şekilde askerlikten kaçışın sebeplerini ortadan kaldırmak lazım.

İ.U.: Maaş bağlanması durumunda askerlikten kaçanların sayısında düşüş olur mu?

A.T.: Neden bu insanlar askerlikten hep kaçmış? Birincisi terörle mücadelenin getirdiği risk. İkincisi insanların ekonomik olarak hayata atılmış olması. Örneğin askere gitmemiş ama evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş biri ailesini geçindirmek zorunda. Bu insanları askere alırsanız, o insanların bakmakla yükümlü oldukları aileleri mağdur olur. Devlet, ailesini geçindirmek zorunda olan kişilere maddi yardım sağlarsa, askere aldığı genci maddi olarak tatmin ederse, askerlik yapmayanların sayısı azalır. Bu şekilde bir sistem geliştirilirse ?bedelli çıksın da bu engelden kurtulalım? diyenlerin sayısı azalır.

İ.U.: Bedelli askerlik, askerlikte zengin-fakir ayrımını ortaya çıkarmaz mı peki?

A.T.: Zengin-fakir ayrımı zaten var. Sivil hayatı düşündüğümüzde biri işveren diğeri çalışandır. Bu kadar eşitlik hiçbir yerde yok. Askerlik bir yükümlülüktür, o bakımdan askerlik sadece bedenen yapılan bir şey değildir. Dolayısıyla fiziki olarak askerlik yapanları rencide etmeyecek nitelikte bir bedel alınacak. O bakımdan çok duygusal davranmamak lazım. Önemli olan savunma ihtiyacının karşılanmasıdır. Kimi bedeliyle kimi bedeniyle.

İ.U.: Necdet Özel selefleri gibi bedelli askerlik konusunda kesin bir dille hayır demedi. Bu asker-sivil ilişkilerinin normalleştiğini mi gösteriyor?

A.T.: Asker-sivil ilişkilerinde, 27 Nisan 2007 Muhtırasına karşı çıkılması bir dönüm noktasıdır. 27 Nisan bildirisinden sonra askerlerin siyasi iktidarı hedef alan bir beyanatı yoktur. Akabinde genel seçimler ve cumhurbaşkanının seçilmesi, asker-sivil ilişkilerinde ikinci dönüm noktasıdır. Ardından Anayasa Mahkemesi?nin, öğrencilerin başörtüsüyle ve AK Partinin kapatılmasıyla ilgili kararları, Ergenekon davalarının açılması, 2010 Askeri Şurası ve bu sene Genelkurmay Başkanı?nın istifa etmesi gibi gelişmeler birer dönüm noktasıdır. Siyaset ilminde ileri demokrasinin yedi şartının olduğu söylenir. Bunlardan beşincisi silahlı kuvvetlerin sivil otoriteyi benimsemesidir. Biz şimdi o safhadayız. Bir genelkurmay başkanı ile üç kuvvet komutanının emekliliklerini istemesi bu bakımdan önemlidir. Daha önce asker ile sivil otorite anlaşamadığı zaman ya darbe olur ya da beyanat verilirdi. Şimdi bunların hiçbirini yapmadılar ve kendileri çekildiler. En modern davranışı gösterdiler. Bunun yapılması bizim demokrasimizin ulaştığı noktayı gösterir.

İ.U.: Buradan, askerlerin sivil otoriteyi tamamen kabullendiği sonucunu mu çıkarmalıyız?

A.T.: Askerin tam olarak sindiremediği meseleler var. Yani silahlı kuvvetlerdeki kadrolaşmayı birkaç yıl içersinde temizlemek mümkün değil. Silahlı kuvvetlerde, İslami inancı yaşayanların devlet kadrolarında yer almasını bir tehdit olarak algılayan bir zihniyet iş başında. Bu, zaman içersinde düzelecek. Silahlı kuvvetler, sivil otoriteyi tam olarak içine sindiremese de bunu kabullenmiştir. Silahlı kuvvetler siyasi idarenin kararlarına uyma eğilimde. Biz darbeleri üçayağa dayandırırız. Birincisi mevzuat. İkincisi manevi değerlere ters menfi kadrolaşma. üçüncüsü siyasi istikrarsızlık. Bu üçü bir araya geldiğinde darbeler ve müdahaleler olur. 2002?den beri siyaset, istikrar içersinde devam ediyor. Önümüzdeki seçimlerde koalisyona muhtaç olsak bu darbeci kadro hemen hortlar. Mevzuat hala duruyor. Anayasada bu değişikler tam olarak yapılmadı. Bunların yasal dayanakları kaldırılmadıkça darbeci zihniyetin kadroları temizlenemez. Bunun için de tedbirler almak lazım. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu kaldırılabilir, Yüksek Askeri Şuranın yetkileri azaltılabilir, Genel Kurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanlığı?na bağlanabilir. Milli Güvenlik Siyaset dergisindeki ?iç tehdit meseleleri? kaldırılabilir. Bunlar kaldırılırsa darbeci zihniyetin yasal dayanakları da ortadan kalkar. İstikrar devam ettikçe asker, sivil idarenin kontrolünü kabul eder.

İ.U.: Yani darbe tehlikesi hala var?

A.T.: Tabii ki var. İstikrarı devam ettirmek için tedbirleri almak lazım. Darbelerin dayandığı yasal mevzuatı değiştirmek lazım. Askeri kadrolaşmayı milletin dokusunu yansıtacak şekle döndürmek lazım. Bugün ancak belli bir ideolojinin sahipleri subay astsubay kadrolarına geçebiliyor. Yetenekli olan aranıp seçilebilmeli. Diğer ideolojik meseleler subay astsubay seçimini etkilememeli. Kadrolaşma ne kadar süre de olmuşsa, normalleşme de o süre içersinde olacak. Bu darbe geleneğinden tamamen kurtulmamız lazım. Darbe dönemlerine bakın her sene veya 6 ayda bir hükümet değişmiş ondan sonra darbe olmuş.

İ.U.: Profesyonel askerliğe geçiş nasıl olacak?

A.T.: Profesyonel orduya geçiş için sözleşmeli askerlerin olması gerekir. Her yıl, 10 bin civarında sözleşmeli asker alım planı var. Tabi buna da para kaynağı gerekiyor. Siz askerlik yaptırdığınız kişilere 1500 liradan aşağı olmayacak şekilde maaş vererek askerlik yaptırırsanız bu aşağı yukarı yılda 12 milyarı bulur. MSB Bütçesinin 2/3'dür. Dolayısıyla buna kaynak gerekir. Ekonomik bakımdan bu sisteme geçmek de zor. Onun için orduyu küçültmek gerekiyor. Yani asker sayısını azaltacaksınız, etkinliğini artıracaksınız. Askerin malzemesini, teçhizatını modernleştireceksiniz. Dolayısıyla kurulan orduda asker sayısı az ama etkinliği fazla olacak. Bizim 10 tane Kolordumuz var. Bu sayıyı üçe indirebilirsiniz. Bir de dış görevler için de bir kolordu bulundurursunuz. 4 kolorduyla görev yaparsınız. Örneğin Genelkurmay Karargâhını kaldırırsınız, Kuvvet komutanlıkları kalır, subay ve astsubaydan tasarruf edersiniz. Askeri mahkemeleri kaldırır yerine sivil mahkemeler kurarsınız, gazino, orduevi, askerlik şubesi gibi yerleri sivilleştirirsiniz, böylelikle asker tasarrufu yapmış olursunuz. Yani bir şekilde askerin sayısını azaltırsınız, etkinliğini artırırsınız.

İ.U.: Ama genelkurmay sürekli ?askere ihtiyacımız var? diyor?

A.T.: Mevcut kadroları korumaya çalışıyorlar da ondan.

İ.U.: Genelkurmay?ın ?asker açığımız var? açıklamalarının arkasında ideolojik nedenler olabilir mi?

A.T.: Bunun da mutlaka etkisi vardır ama görüşlerine katılmadıkları siyasi iktidarlara engel olmak için bu talepleri dile getirmiş olabilirler. Şuanda başka bir iktidar görevde olsaydı asker yine bunu yapardı.

İ.U.: Vicdani ret konusunda neler düşünüyorsunuz?

A.T.: Vicdani ret konusuna toplumun değerleriyle bakmak lazım. Osmanlı döneminde de azınlıklar askerlik yapmamışlardır. Bir insan ?ben askerlik yapamam? diyorsa ona bir çözüm bulmak gerekir. Ama bu konu askerden kaçmayı sağlayacak bir şeye dönüşmemeli.

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

 

 

 

 

 

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn