ABD'ye HAYIR demenin tam vaktidir... (8 Şubat 2003)

  ABD'ye HAYIR demenin tam vaktidir...  

Aşağıdaki röportaj özetlenerek, 09 Şubat 2003 tarihli Yeni Asya ; 16 Şubat 2003 Tarihli Anadolu'da Vakit  gazetelerinde yayınlanmıştır.

Not: Son gelişmeler , Türkiye ABD'ye hayır diyemediği için, Bölgesel sorunların çözümünde, ABD'ye muhatap olarak, insiyatifin Fransa ve Almanya'ya geçtiğine işaret etmektedir.

- Amerika Ortadoğu'da ne yapmak istiyor?

- 11 Eylül'deki saldırının hemen arkasından Amerika yaptığı açıklamalarla Irak'ı terörizmi desteklemekle suçladı. Afganistan'a yapılan operasyonun ardından da Irak'a müdahale edeceğinin sinyalini verdi. Amerika gibi büyük güçler günlük planlar yapmazlar. ABD'nin Irak'a yönelik planları kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere 10-25-50 yıllıktır. Bunların senaryoları da hazırdır. Dolayısıyla bu planların senaryolarını yürürlüğe koymak için olaylar gelişmemişse bizzatihi kendileri hadiseleri çıkartırlar.

 

- Irak niçin seçildi?

- Amerika, Irak'a yönelik senaryolarını yürürlüğe sokmak için olay çıkarttı. İlk önce terörizmi sonra Saddamı bahane gösterdi. Ancak bunlar da değiştirildi. Şimdi Irak'ta olduğu iddia edilen kitle imha silahları savaş için gerekçe gösteriliyor. Amerika'nın Ortadoğu'daki nihai hedeflerini anlayabilmek için bazı teorilere bir göz atmak gerekiyor.

Dünya hakimiyeti için mücadele veren ülkelerin ; I. ve II. Dünya Savaşlarında ve Soğuk Savaş Döneminde , yöneldikleri hedefleri seçmelerinde çok önemli etkisi bulunan, dört Jeopolitik teori bulunmaktadır.

Birincisi: Alfred Thayer Mahan'ın savunduğu, ''Deniz Hakimiyet'' Teorisidir. Bu Jeo-Stratejist, Denizlere Hakim olan, Dünya Adasına (Avrasya+Afrika) hakim olur. Dünya Adasına hakim olan da Dünya'ya hakim olur demiştir.

İkincisi: Sir Halford Ji Mackinder'in savunduğu ''Kara Hakimiyet'' Teorisidir. Bu Jeo-Stratejist de , bugün Rusya Federasyonu'nun elinde bulunan bölgeyi KALBGÂH (Hartlend) olarak tanımlamış ve '' Doğu Avrupa'ya hakim olan Kalbgâha, Kalbgâha hakim olan Dünya Adasına, Dünya Adasına hakim olan da Dünya'ya hakim olur'' demiştir.

Üçüncüsü: Nicolas J. Spykman tarafından ileri sürülen ''Kenar Kuşak'' Teorisidir. Bu Jeo-Stratejist, Kalbgahı çevreleyen ''Batı Avrupa - Türkiye - Irak - İran - Afganistan - Pakistan - Hindistan - Çin - Koreler ve Doğu Sibirya'' Kuşağına ''KENAR KUŞAK'' adını vermiş ve ''Kenar Kuşağa hakim olan Kalbgâha ve Denizlere hakim olur,dolayısıyla Dünya'ya hakim olur'' demiştir. Spykman, Kenar Kuşağı eline geçiren üçüncü bir gücün, hem Mihver Ülkelerini, hem de ABD'nin deniz hakimiyetini tehdit edeceğini ileri sürmüştür. ABD, II. Dünya Savaşından sonra Kenar Kuşak Ülkelerini kontrolünde bulundurmak için ; NATO, CENTO ve SEATO Paktlarını kurmuştur.

Dördüncüsü: Nükleer silahların gelişmesi ve uzun menzilli füzelerin ortaya çıkmasından sonra, A.P.de Seversky '' Hava Hakimiyet'' Teorisini ileri sürmüştür. Buna göre de ; ''Havaya ve Uzaya '' hakim olan, Jeo-Stratejik bölgeleri kontrol eder ve Dünya'ya hakim olur'' demiştir.

ABD, Dünya Denizlerine ve Havasına hakim olduğu halde, Dünya hakimiyetini tam  anlamıyla tesis etme ve devam ettirme imkanına ulaşamamıştır. Özellikle 11Eylül 2001'den sonraki bütün faaliyetlerinde ABD'nin ; Kenar Kuşak üzerindeki devletlerde , üs ve tesis kurarak ve kendine müzahir hükümetleri iş başına getirerek, dünya üzerindeki egemenliğini tesis ve devam ettirmek istediği görülmektedir.

Ortadoğu Bölgesi ''kenar Kuşağın '' kilidi kabul edilir. Türkiye-Irak Mihveri de, bu kilidin anahtarı gibidir. Anahtar ülkeler vasıtasıyla, doğusundaki İran ve batısındaki Suriye ve Ürdün'ün kontrol edilmesi çok daha kolaydır.

ABD, 11 Eylül 2001 Tarihinden önce ; Dünya Hakimiyeti için geleneksel politikası olan, ''ülkeleri borçlandırma'' , ''İç Karışıklıklar Çıkarma'' , ''Kendine Bağımlı Hale Getirme'' , '' Kendine Müzahir Hümetleri İş Başına Geçirme'' suretiyle  ülkeleri kontrolu altına alma politikası uyguluyordu.

Ancak, bir tarafta henüz birer Konfederasyon durumunda olan Avrupa Birliği ve Rusya Bağımsız Devletler Topluluğunun, orta vadede birer federasyon haline dönüşerek, Çin'in  de teknoloji devrimini tamamlayarak, rakip güç olarak Dünya sahnesinde yerini alma ihtimali; diğer tarafta  Mesihî Planlara göre , Ortadoğuda (Fırat'la Nil arasında )  bir güç olma hedefi bulunan, ABD'nin bölgedeki doğal müttefiki İsrail'in oldukça sıkışık durumda bulunması; ABD'yi geleneksel politikasını terkederek, askeri güç kullanmak suretiyle daha kısa vadede hedeflerine ulaşmaya zorlamıştır. ( 11 Eylül 2001 saldırısı da bu politikaya gerekçe göstermek için gerçekleştirilmiştir.)

Bu açıklamalar ışığında, ABD'nin Irak'a yönelmesindeki esas sebepleri şöyle sıralayabiliz.

1. Kenar Kuşakta önemli bir Mevki işgal eden Irak'ı ele geçirmek ve bu kuşak üzerindeki egemenlik mücadelesine hız vermek.

2. Irak'taki petrol kaynaklarını ele geçirerek, ekonomik çıkar sağlamak ( Savaş masraflarını uzun vadede Irak Petrol gelirlerinden tahsil ederek, eritilecek silah stoklarının bedelini karşılamak ve ekonomisine canlılık kazandırmak suretiyle) ve bu stratejik madde vasıtasıyla, gelişmiş ülkeleri kontrol etmek.
3. İsrail'in Ortadoğuyu kontrol eden bir güç haline gelmesine yakından yardım etmek.
4. İslam ülkelerinin birleşerek bağımsız bir güç haline gelmesini önlemek.


 

- Uzun vadeli planlar yapan Amerika, Irak'a saldırmak için neden acele ediyor?

- Amerika'nın uzun süredir uygulaya geldiği çok bildik bir politikası vardır. O da: üzerinde hakimiyet kurmak istediği ülkeleri borçlandırarak bağımlı hale getirmektir. 11 Eylül'den sonra bu politikadan bir ölçüde vazgeçmiş gibi görünüyor. Bu sorunuza tatmin edici bir cevap vermek için Amerika ile rekabet edebilen güçlerin oluşumuna bakmak gerekiyor.

Amerika'nın en yakın rakibi olan Avrupa çok enteresan bir süreçten geçti. Bugün gelinen nokta itibarıyla bakıldığında Avrupa'ya adı konulmamış bir konfederasyon denilebilir. Avrupa Birliği'nin seyrine baktığımızda ise konfederasyondan Federasyona doğru bir gidiş var. Son toplantıda ise federasyona doğru gidişat için önemli adımlar atıldı. 10 ülkeden sonra Romanya ve Bulgaristan'ın da birliğe dahil edilecek olması ile Avrupa Birleşik Devletleri'ne doğru daha süratli bir gelişme söz konusu olacaktır. Öyle sanıyorum ki 15-20 yıl sonra , Avrupa Birliği yeni üye ülkelerle birlikte çok daha güçlü ve etkin bir yapıya kavuşacak. Tek para birimi konusunda atılan adımların tek ordu ve tek devlete doğru bir yapıya kavuşmayacağını kimse söyleyemez.

- Amerika, başlattığı 'Yeni Dünya Düzeni'nin  son bulmasından ve dünyanın tekrar iki kutuplu olmasından mı endişe ediyor?

- Dünyadaki gelişmeler iki kutuplu değil üç kutupluluğa bile yol açabilir. Avrupa'daki yapılaşmanın yanı sıra Rusya'daki hareketlilik de dikkat çekicidir. Avrupa, Rusya ve Çin'deki hareketlilik Amerika'yı acele ettirdi. Avrupa, Rusya ve Çin'in 20 yıl sonraki durumları Amerika'nın bölgeyi konrot etme güçlüğü sorununu beraberinde getirecektir. Eğer bu güçlerden herhangi biri , Ortadoğu'nun ve uzantısının Amerika'nın kontrolü altına girmesini engelleme gücüne ulaşırsa  , 10 bin kilometrelik yolu aşarak gelen ülkenin (ABD), Ortadoğu'daki hakimiyeti doğal olarak son bulur.


 

- Irak'a girmesi halinde ne olur?

- Amerika, Irak'ı işgal ettiği zaman Ortadoğu'daki hakimiyetini pekiştirir. Irak'a girdiği zaman hemen yanı başında İran var. İran'ın doğusunda ise Afganistan bulunuyor. Irak'ın  batısında ise Suriye bulunuyor. Suriye'nin yanı başında ise İsrail var. Amerika yerleştikten sonra orada arka arkaya adımlar atacaktır. Sırasıyla İran, Suriye-Ürdün ve Türkiye'ye müdahale etmeyeceğini kimse söyleyemez.

Ayrıca bölgede başkalarının da planları var. İsrail'in (Yahudilerin) Mesihi planları olduğunu da biliyoruz. 500 yıldır uyguladıkları bir stratejileri var. Bakıldığında Yahudiler hep batılı gelişmiş Hıristiyan devletlerle en üst düzeyde beraber olmuşlardır. Söz konusu devletlerin dünya hakimiyeti stratejilerini hep Yahudiler belirlemişler. Amerika'nın Ortadoğu'da çıbanbaşı olan İsrail'le ilişkileri biliniyor. İsrail'i nüfusu az , küçük bir devlet olarak görmemek lazım.

İsrail?e baktığımız zaman 15. yüzyıldaki Moskova Prensliğinin ve 1840'lı yıllardaki Prusya Krallığı'nın (Almanya) görüntüsü karşımıza çıkıyor. İsrail 80 yıldır bölgede harp ediyor. Amerika İsrail ile birlikte Ortadoğu?yu  yeniden şekillendirmek istiyor.

Yahudilerin Mesihi planlarına göre; ilk aşamada Yahudiler dünyaya  dağılacaklardı. Sonra ikinci aşama olarak kendilerine vaat edildiğine inandıkları topraklarda bir araya gelmeleri lazımdı. Üçüncü safha burada devlet kurmaları gerekiyordu. Dördüncü safha Süleyman Tapınağını ele geçirmeleri gerekiyor. Beşinci safhada Mesih?in inmesi gerekiyor ve altıncı safhada dünyaya hakim olmaları lazım. Yine bu planlara göre; dünya hakimiyetleri döneminde Yahudiler, seçilmiş ırk olarak dünyayı yönetecekler. Bunların yardımcıları ise Hıristiyanlardır. Neticede kendilerine vaat edildiğine inandıklarını söyledikleri toprakların ise Fırat?tan Nil?e kadar olan bölgenin olduğunu savunuyorlar. Yahudiler ile Amerika?nın düşünceleri büyük paralellik taşımaya başlamıştır. Yahudi asıllı Samuel Huntington meşhur makalesinde 21 nci yy.'da medeniyetler arasında bir çatışma olacağını, bunun ise Müslümanlar ile batılı anlayışı savunanlar arasında yaşanacağını iddia ediyor.

Dolayısıyla ileri sürülen teorilerde batılı güçlerin Türkiye üzerinde hedefleri olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle de İsrail ve Amerika?nın Güneydoğumuzla ilgilendikleri açık. Söz konusu bu güçler , Üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü koruyan güçlü bir Türkiye'den , Güney doğu bölgesini kopartmanın imkânsız olduğunu biliyorlar. Onun için de Türkiye?nin güneyini de içine alan bir Kürt Devleti?nin kurulmasının planlarını yapıyorlar. Önce bu bölgeyi küçük devletçikler halinde bölecekler.

Olup bitenleri göz önünde bulundurduğumuzda Amerika?nın nihai hedefinin sadece Irak?ı işgal etmek olmadığı ortaya çıkıyor. Irak?ın işgalini, Amerika?nın diğer ülkeleri de kendi emelleri doğrultusuna getirecek düzenlemelerin başlayacağı ilk adım olarak görüyorum. Böyle olunca da tehdit altında olacak ülkelerin ilk sıralarında Türkiye de yer alıyor.

Türkiye bölge ülkesi olmak, bağımsız ve güdümsüz bir şekilde devlet hayatını sürdürmek, Devletler camiasında onurlu yerini almak  istiyorsa, komşusunun topraklarına Amerika gibi süper ve tehlikeli bir gücün yerleşmesine karşı çıkmalıdır. Amerika, bölgeye girdikten sonra oradan çıkartılması, şimdi karşı koymaktan  çok daha  zor ve uzun zamana ihtiyaç gösterecektir. Körfez savaşının öncesinde Irak Kuveyt?i işgal etti diye Saddam?a kızmıştık. Şimdi 12 yıldır Amerika'nın işgali altında bulunuyor. Amerika?nın Kuveyt?ten ne zaman çıkacağını bilebilirmiyiz? Irak Operasyonu tamamlandıktan ve Saddam etkisiz hale getirildikten sonra Amerika?nın Irak?ı tahliye edeceğini ve Irak'ı bağımsız bir devlet olarak kendi haline bırakacağını düşünmek , hayalcilik olur. Amerika iyi niyetli olsa Birleşmiş Milletler Kararlarına tabi olur ve Irak?ta, halkına ve çevresine zarar vermeyecek bir hükümetin işbaşına gelmesi için, sadece diplomatik girişimlerde bulunur. Amerika?nın bölgeye ilişkin hesapları çok büyük. Bu hesabın içerisinde Türkiye?nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tehdit var. Bunu görüp, saldırının, en geç, orta vadede Türkiye'ye yöneleceğini düşünüp ona göre karar vermemiz gerekiyor.


 

- Bir çok uluslararası ilişkiler uzmanından farklı  ve de bir emekli general olarak çok daha önemli bir şey söylüyorsunuz. Amerika'nın bölgedeki hedeflerine ulaşma için Türkiye'ye de ilerde saldırabileceğini savunuyorsunuz. Oysa stratejik müttefikimiz. Nasıl ve niçin Türkiye'ye yönelsin?

- Amerika bilindiği gibi 11 Eylül'den hemen sonra 10 yıllık bir süre tanıdı. Bu süre içinde güya terörle mücadele bitirilmiş olacak. Bu amaçla da Afganistan'a saldırdı ve yerleşti. 10 yıllık süre içerisinde Afganistan ve Irak üzerindeki operasyonlar tamamlanacak. Müteakip 10 yılda , İran,Suriye ve Ürdün'ün hedef alınması mümkündür. Daha sonra da , komşuları ile mücadele ederken yıpratılan Türkiye'ye sıra geleceğini düşünüyorum. Neden Türkiye sorusuna gelince; bir kısım topraklarımızın İsrail'in hedefleri arasında olduğu unutulmamalıdır. Amerika'yı bölgeye kim yöneltiyor? Dünya hakimiyetini sağlaması için hangi güçler harekete geçiriyor? Amerikan tarihine baktığımız zaman iki grubun sürekli olarak mücadele ettiğini görürüz. Bunlar: pasifistler ve internationalistler ( beynelmilelciler) dir. Pasifistler, Amerika'nın kendi kendine yettiğini ve Eski Dünya'nın işlerine karışmaması gerektiğini savunurlar. Beynelmilelciler ise Amerika'yı tahrik edenlerdir. Büyük bölümü de Yahudilerden oluşmaktadır. Bunlar Amerika'yı birinci ve ikinci dünya harbine soktular. Bugün de medeniyetler çatışmasının olmasını isterler.

- Türkiye'nin güneydoğusunda gözü olanlar Amerika'yı bu ülkenin halkına saldırtacak mı?

- Kuzey Irak'ta bir devlet kurarak nihai hedeflerine ulaşmayı düşünenler boş durmayacaklardır. Amerika'nın ve İsrail'in Türkiye'nin topraklarında gözü olmayacağını ileri sürecek olanlara peşinen şu soruyu sormak istiyorum: PKK'yı yıllarca kim destekdi?

Bakın Yahudilerin ve Amerikalıların Müslüman ülkelerdeki politikaları hep aynı olmuştur. Hükümetleri desteklediklerini açıklarken,yani meşru hükümetlerle resmi ilişkileri sürdürürken, illegal örgütleri de beslemişlerdir. İsrail,işbirliği yaptığı ülkelerle aynı anlaşmaları yapıyor. Tarım İşbirliği Anlaşması, Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Anlaşması ve Terörle Mücadele Anlaşması... İrtibat kurduğu bütün az gelişmiş Müslüman ülkelerle yaptığı anlaşmalar bunlardır. Türkiye ile de bu anlaşmaları yaptılar. Bunun karşısında da bölgesel özelliklere göre terör örgütlerini ve gayrı nizamı(asimetrik) hareketleri desteklemişlerdir. Bugün PKK'nın arkasında, bize Abdullah Öcalan'ı kim teslim etmişse, onlar vardır. Hedef, Türkiye'yi kendi içinde ve komşuları ile çatıştırarak, isteneni kabul etmek zorunda kalacak derecede, bitkin bir hale getirmektir.

- Öyle bir tablo çiziyorsunuz ki Türkiye'nin iki önemli stratejik dostu olduğu ileri sürülen ülkelerin aslında zarar vermek için uğraş verdiklerini ifade ediyorsunuz?

- Yürürlüğü konulan planları ve stratejik açılımları düşündüğümüz zaman Türkiye hakkında iyi niyetli olduklarını söylemek güçtür. Ben her iki ülkenin de Türkiye üzerinde emelleri olduğu kanaatını taşıyorum. Serv Anlaşmasıyla ortaya çıkan emellerden vazgeçildi mi? Eğer o güçlerin emellerinden vazgeçtiğini düşünürsek, o zaman çok büyük gaflet içerisinde olmuş oluruz. Etrafımızda bir şeyler oluyor. Bugün NATO'dan çıkalım dersek bizi kim tehdit eder, İran mı? Irak mı? Suriye mi? Amerika ve NATO'ya ait üsleri ülkemizden çekin dersek, kim rahatsız olur?  Komşularımız mı rahatsız olacak? Söyleyeyim, ilk önce Türkiye'yi Amerika tehdit eder. Bizden rahatsız olacak olan bir ülkeye neden yüzde yüz güvenelim. Eğer onların planlarına uygun hareket edersek hedeflerine yaklaşmalarını hızlandırırız.

Bütün İslam alemine ve komşularımıza  düşman ettikten sonra Türkiye'yi bölmek ve üniter yapısını bozmak daha kolay olur. Kaldı ki şunu çok iyi biliyoruz; Birinci Körfez Harekâtından sonra Kuzey Irak'taki bugünkü oluşumları(Ekim ayında Kürdistan Parlementosu toplandı) kim destekliyor? Kuzey Irak'ta adı konulmamış bir fiilî devlet varsa bunun temellerini kim attı? Türkiye'yi yönetenlerin bunu göz önünde bulundurmaları gerekmiyor mu? Kuzey Irak'ta yeni bir devlet oluşumunu harb sebebi saydığımızı bile bile, stratejik ve doğal müttefikimiz olarak gördüğümüz ve güvendiğimiz Amerika, neden bu devletin  organizasyonunu üzerine alıyor?

Eğer müttefikse beraber karar vermemiz gerekmiyor mu? Ortadoğu'daki bir kısım problemleri neden bizim vasıtamızla çözmeye yanaşmıyor? Neden bizi oldu bittiye getiriyor.


 

- Amerika'nın yapmak istediği askeri hareketin gerçekleşmesi ve kısa sürede son bulması bir asker olarak nasıl görüyorsunuz?

- Irak'a askeri hareket öyle zannedildiği gibi kolay olmayacaktır. Kuveyt'in yapısı belli. Buradan başlayacak bir askeri hareketin kısa sürede sonuçlandırılmasının müşkülatı var. Nisan ayından itibaren Eylül ayına kadar sıcaklığın 52 derece olduğu bir bölgede askeri operasyon gerçekleştirmek kolay değildir. Bu nedenle Kuveyt'ten bir hareket yapmak ve iyi netice almak hemen hemen imkansız gibi. Tek cepheden olması halinde bunun faturası Amerika'ya çok ağır olur.

- Hava harekatıyla Irak tam anlamıyla teslim alınamaz mı?

- Irak hava hareketiyle kesinlikle bitmez. Kara harekatı yaparak, fiziki hedeflerin ve  meskun mahallerin ele gecirilmesi gerekecek. Sonra Irak, Afganistan'a benzemez. Bugün eğer bir seferberlik ilan edilirse savunma için, aşağı-yukarı 4 milyona yakın insan gücü oluşur. Meskun mahallere yapılacak taarruzda kayıp oranı yüzde 40'a varır. Amerika da bir tek Kuveyt üzerinden, yani dar ve gayri müsait bölgeden saldırmakla, operasyonun kısa sürede neticelenmeyeceğini bildiği için Türkiye'yi yanına çekmek için mekik dokuyor.

- Türkiye olmadan askeri operasyon yapamamasının sebepleri nedir?

- Türkiye'nin hayır demesi durumunda Amerika'nın askeri operasyon yapması güç. Çünkü hareket alanı çok dar. Muhtemelen, Türkiye müsaade ederse Amerika Kuzey Irak'a indireceği kuvvetlerle Kuzey'deki muhalif kuvvetlerin kontrolü altındaki bölgeye yerleşecek. Ondan sonra burada havabaşı tesis edecek. Karadan ve havadan taşıyacağı kuvvetlerle taarruz gücüne ulaşacak.  Kuzeyden cephe açılmasıyla iki taraflı bir saldırı söz konusu olacak. Hava ve füze taarruzları ile Irak'ın evvela hava gücü sonra da  kara  savunma gücü yok edilmeye çalışılacak. Sonra da, önce Kürtlerle Arapları birbirine kırdıracak. Sonra da kendi birliklerini sürerek kritik hedeflerin kontrolünü sağlamaya çalışacaktır. Askerî Harekâtın, önemli üç kritik fiziki hedefi olduğunu düşünüyorum. Birisi Kuzey Petrol bölgesi(Musul-Süleymaniye-Kerkük) , İkincisi Güney Petrol Bölgesi ( Basra Petrol Bölgesi) ve Basra Limanı , Üçüncüsü de  Hükümet Merkezi olan BAĞDAT'tır. Haritaya bakılırsa, İlk iki hedefin 36. paralelin kuzeyindeki ( Kürtlerin Kontrolündeki ) Bölgede yığınaklanacak ABD Kuvvetleri ile ele geçirilmesi ; üçüncü hedefin de Kuveyt'te yığınaklanacak birliklerle ele geçirilmesi , zaman ve imkânlar açısından daha kolay görülüyor. ABD'nin, Musul - Süleymaniye - Kerkük'e yönelik harekâtta TÜRKMENLER'den yardım alması; Bağdat'a yönelik harekâtta da Peşmergeler'den yardım alması mümkündür.  Yani iki önemli hedef Kuzey Irak'ta yığınaklanacak Kuvvetler ile ele geçirilebilir. Türkiye'nin desteği ve katılımı olmazsa; ABD'nin Kuzey Irak'ta yığınaklanması , bu bölgedeki hedeflerin havadan vurulması ve kara birliklerinin yakın hava desteğinin sağlanması , İran - Suriye ve Türkiye'nin sınırlarına yığınaklandıracakları kuvvetlerine karşı yan ve gerisinin emniyete alınması , Kuzey Irak'taki ABD ve Muhalif Kuvvetlerin lojistik desteğinin yapılması çok zordur. İmkânsız gibidir. Onun için Türkiye destek vermez ve Topraklarını kullandırtmazsa, ABD askerî kara harekâtı yapamaz , yapsa da Kuveyt cephesinden ve sınırlı kalır. Türkiye destek verdiği takdirde , hava harekâtından sonra , kısa sürede petrol bölgelerini ele geçirebileceğini , ancak büyük şehirleri kuşatarak, havadan ve karadan bombalayarak teslim olacak hale gelmelerini bekliyeceğini ; bu arada Bağdat Hükümeti yerine Muhalif Hükümeti kurup Dünyanın tanımasını sağlayacağı düşünüyorum.


 

- "Saddam ülkeyi terk etsin, bu sorun savaşsız bir şekilde çözülsün" görüşü de savunuluyor. Buna ne diyorsunuz? Hakikaten Saddam giderse Amerika amacına ulaşmış olacak mı?

- Bu görüşün savunulması çok tehlikelidir. Saddam'ı savunmak anlamında söylemiyorum. Ama Irak tarihine bakıldığında Saddam'a gelene kadar tam bir istikrarsızlık vardı. Ancak Saddam'lı Irak'ta 20 yılı aşkın bir süredir bir istikrar söz konusudur. Saddam giderse Irak'ta kargaşa olur. Anarşi ve terör başlar. Afganistan'a döner. Bu hal de BM kontrolünde veya bağımsız olarak ABD'nin, mukavemet görmeden, Irak'ı işgal etmesine zemin hazırlanmış olur. Ayrıca Saddam giderse de Amerika hedefine ulaşmaz ki. Amerika'nın nihai hedeflerinde kaynakların ele geçirilmesi, dünya hakimiyeti, İsrail'e yardım ve bölgede bağımsız Müslüman Devlet bırakmama maksatları vardır. Bunun için de Irak'ın işgal edilmesi gerekiyor.Saddam giderse ABD Irak'ı savaşsız, zayiatsız ve masrafsız işgal etme imkânını sahip olur. Planının müteakip safhalarını hem öne alabilir, hem de bu safhalar için daha etkili olur.

- Türkiye, bölgedeki etkinliğini kaybetmeden nasıl bir strateji yürütmeli ve ne yapmalıdır?

- Amerika'nın Irak'a müdahalesiyle gelecek yüzyılın olayları planlanıyor. Hükümet yetkililerinin işin vahametinin farkında olduklarını düşünüyorum. '100 yıllık haritalar çizilecek' denildiğine göre planların ne olduğu biliniyor. Bir savaşı durdurmak için sadece barışçıl söylemler yetmez. Bazen barış getirmek için savaşı da göze almak gerekiyor. Savaşı göze almayan bir ülke, başka devletleri  savaştan vazgeçiremez.Ama bu göze alma Irak'a karşı değil, ABD'ye karşı olmalıdır. Türkiye kararlı davranırsa ve derse ki 'sen bana müttefik gibi davranmadın, Irak'a saldırı senin menfaatlerinin tahakkukundan çok daha fazla benim menfaatlerime, toprak bütünlüğüme, bölge ülkeri üzerindeki etkinliğime, milli birliğime ve ekonomime zarar verir. Bunu da bana danışmadın. Düşmanını seçmediğim, hedefini tesbit etmediğim, yerini ve zamanını belirlemediğim, milli çıkarlarıma ters bir savaşa beni sürüklemek istiyorsun. Şimdi diyorsun ki bana payanda ol!' denilmeli.

Türkiye tarihte kurmuş olduğu 16 büyük devletin şan ve şerefiyle, bütün inancı ve müktesebatıyla, bütün milletinin gurur ve onuruyla o mayınlı tarlanın üzerine Amerika rahat bir şekilde geçsin diye yatamaz. Amerika?nın taleplerine boyun eğip isteklerini yapmamız çok büyük itibar kaybına sebep olur. Bölgesel politikaların tespitinde Türkiye İNSİYATİFİ kaybeder. Çok önemli çıkarlarının bulunduğu durumlarda dahi fikri sorulmaz ve sözü dinlenmez. Bütün dünya, Amerika haksız olduğu halde Türkiye payanda olmayı kabul etti ve Irak işgal edildi gözüyle bize bakar.

- Türkiye?nin dünyaya dolayısıyla Amerika?ya olan dış borcu malumunuz. Borçlardan dolayı meydana gelmiş bağımlılığa rağmen Türkiye, Amerika?ya, ?seninle savaşa girmem? deme şansına sahip midir?

- Gayet tabi ki sahiptir. Türkiye?yi ikna etmek için psikolojik savaş yöntemleri ile propaganda silahlarını en etkin şekilde kullanıyorlar. ?Ekonomik programınızda sapma oldu. Yardım etmiyoruz? diyecekler. Ancak biz de şunu demeliyiz: Amerika ile yapılmış tüm ikili anlaşmaları gözden geçireceğiz. Baskı devam ederse, Türkiye?deki üslerin durumu gözden geçirilir. ABD, ittifakı bozmak istiyorsa, aynı talebi biz de ileri süreriz. İsteklere hayır demek, ABD ile pazarlık imkânımızı sürekli elde bulundurmamızı sağlar. Kaldı ki Amerika, Türkiye?yi hiçbir şekilde bu tür söylemler ileri sürerek savaşa zorlayamaz. Bir zorlamada bulunması müttefikimiz olmadığını da ortaya koyacaktır. Müttefikimiz olmayan bir ülkenin emellerine neden hizmet edelim? Sonunda bize zararı dokunacak büyük bir planın niçin parçası olalım ve bu planın uygulanmasına neden yardımcı olalım? Türkiye bölgede savaş istemediği takdirde yüzde 90 oranında Irak?a saldırı gerçekleşmez. Olursa bile Amerika çok pahalı bir fatura öder. Müteakip harekat için Amerika, kamuoyundan müsaade alamaz. Buraya 300 bin asker geldiğini düşünün. Bu rakamın yüzde 10'u bile zayiat verilse, 30 bin kişi eder. ABD Kamu oyuna bunu anlatmak kolay değildir.


 - Savaşa destek Türkiye?nin imajını nasıl etkiler?

- Eğer ABD'nin menfaatleri Irak?ı işgal ettirmeyi gerektiriyorsa ki gelişmeler gerektirdiğini gösteriyor. O zaman Türkiye?ye de büyük zarar verecek. Bu durumda faturayı yalnız başına ödesin. Faturasını niye biz ödeyelim ki? Amerika?ya payanda olmamız halinde ise Türkiye?nin ne dünya milletler topluluğunda, ne bölge de, ne de kendi içinde itibarı kalır. Bugün Türkiye?de halkın yüzde 90 savaş istemiyor. Bundan daha güzel birlik ve beraberlik imkanı olabilir mi? Yönetim bu fırsatı çok iyi kullanmalıdır. Sonra biz şuna mı inanıyoruz? Her şeye Allah kadir ama dünyada Amerika kadir? Hayır. Amerika bugün güçlü olmuş olabilir. Ama her şeye ABD muktedir değildir.

- Türkiye?nin istememesine rağmen Amerika Irak?ı bombalarsa ortaya konulacak tavır nasıl olmalıdır?

- Bir kere Türkiye?deki üslerden bir uçak dahi gidip Irak?ı bombalamamalı. Irak lehine silahlı tarafsızlık politikası yürütülmelidir. Irak sınırında kuvvetlerimiz hazır bir şekilde beklemeli ve Irak'ın üniter yapısını tehdit eden bir durumda  güç kullanma ihtiyacı hasıl olduğunda, çekinmeden, kararlılık sergilenmelidir. Ama bana göre, Türkiye?nin ?hayır? demesi çok şeyi değiştirir. Diğer Arap ülkelerinin ?evet? demelerine büyük engel çıkartır.Bugün Amerika?nın gücüne kendi imkanlarını katan ülkeler, ABD'ye güç veriyor. Kendi kapılarını ABD?ye açıp imkanlarını sunanlar ?yeter artık? derlerse, nerede kalır Amerika?nın gücü ve etkinliği? Özellikle kıyı bölgelerindeki ülkeler, Amerika üslerini kapatırlarsa ne olur? Zaten Amerika?nın Irak?a müdahale etmek istemesinin temelinde ilerde kendi gücünü zayıflatacak bir başka gücün ortaya çıkmasını engelleme gerçeği yatıyor. Dolayısıyla bölgedeki ülkelerin ve özellikle Türkiye?nin tavrı çok önemlidir. Türkiye?nin olumsuz tavır ortaya koyması Amerika?yı engeller. Şu anda şüphede olan ülkeleri ?hayırcılar? tarafına çeker. Desteklemek için gayret içerisinde olan ülkeleri tarafsızlığa sevkeder. Müdahaleden dolaylı olarak zarar görecek Avrupa ve Asya ülkelerinin gizli ve açık desteği sağlanmış olur. Bu ülkelerle ve ABD'nin Irak'a müdahelesinden birinci derecede zarar görecek bölge ülkeleri ile daha yakın işbirliği tesis ve devam ettirilmelidir.

- Müdahaleyi geciktirmesinin sebebi Türkiye?nin tavrının netleşmemesinden mi kaynaklanıyor?

- Gayet tabi ki.. Bu kadar çok beyanat vermesine gerek yok. Eğer tek başına askeri hareket yapmaya niyetli ise getirir kuvvetlerini ve yapar. Geciktiriyor. Çünkü psikolojik savaş yöntemlerini uyguluyor. Türkiyesiz yapabileceklerse niçin ön önemli adamları ülkemize gelip gidiyorlar? Türkiye?nin tavrı çok net olarak ortaya konulmadığı için de Amerika psikolojik savaş argümanlarını kullanarak Türkiye?yi ve bölge ülkelerini baskı altında tutmak istiyor. İşin bilincinde olmamız lazım. Millet olarak şunu iyi bilmemiz gerekiyor: Amerika bize dostluk yapmıyor. Irak?ı işgal ettikten sonra da ülkemiz üzerindeki uzun vadeli planları bizlere çok zarar verecek. İnsanlarımızın kayıplara uğramaması için bugün Amerika?ya ?hayır? demeliyiz. Kesin olarak yanında hareket etmediğimiz gibi üs ve tesislerimizi, bir uçak dahi o bölgeye hareket icra edemeyecek şekilde, kullandırmamak için kararlılık göstermeliyiz. İnşallah TBMM'de bu istikamette bir karar verilir ve milli birlik ve beraberlik örneği sergilenir. Milletin istediği de bu yöndedir.

- Bunun bir bedeli yok mu?

- Bedel ödemeden bir şeye sahip olmak mümkün mü? Ülke bağımsız hareket edecek, geleceğini garanti altına alacak. Bunun sonunda bir bedel varsa o da şan ve şerefle ödenir. Güç ve sayı her zaman önemli değildir. Kimin adına savaşı göze aldığımız mühimdir. Burada hak ve hakikat uğruna, gerçek tehdide karşı, savaşı göze almışsak ve buradaki Müslüman halkın zarar görmemesi, arkasından da bölgenin parçalanmaması ve Müslüman coğrafyasının işgal altına girmemesi ve telafisi imkansız zarar ve kayıpların meydana gelmemesi, yeni haritaların çizilmemesi için mücadele ettiğimizi düşündüğümüz zaman, Türkiye için ABD?ye ?hayır? demenin tam vaktidir. Bu irade gösterildiği zaman Ortadoğu?daki bir çok ülke Türkiye ile hareket edecektir. Türkiye işte o zaman bölge için model ve örnek bir ülke olacaktır. İnşallah başta hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri, Meclis ve Milli Güvenlik Kurulu, tüm yetkili organlarımız bu tavrı sergilerler. İnşallah alınacak kararlar Milletin arzuladığı istikamette yani ?ABD?ye ?hayır? yönünde olur. Ne bir üssümüzü ne bir limanımızı ne toprağımızı ne de bir askerimizi Amerika?nın çıkarlarının temini için kullandırmamalıyız.

Hükümet ve TBMM'i son açıklamalar ve alınan kararla, bizi hayal kırıklığına uğrattı. BM'de Irak'ı suçlu bulan ve askeri harekât yönünde bir karar almadan, ABD 'nin üslerin iyileştirilmesi ile ilgili talebine olumlu cevap verilmesini doğru bulmuyorum. Barışı korumak ve ABD'nin saldırısını önlemek için bizim de savaşı , ABD ile savaşı , göze alabileceğimizi hissettirmemiz gerekir. Hükümetimiz çok gayret gösteriyor. Ama , ABD'nin saldırısına hayır diyemezse , bütün gayretler boşa gider. Bölgesel sorunların çözümünde muhatap bile alınmaz. Sorunlar, bizim yerimize ABD ile görülür. SAVAŞI ÖNLEMEK İSTİYORSA , HÜKÜMETİN , ÇOK ŞEY YAPMASINA GEREK YOK. DÜNYA'NIN VE MİLLETİMİZİN HİSSİYATINA TERCÜMAN OLARAK '' ABD'NİN İSTEKLERİNE HAYIR '' DESİN YETER.

08 Şubat 2003

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn