Taksim Gezi Olaylarının Yıl Dönümü (03 Haziran 2014)

 

Taksim Gezi Olaylarının Üzerinden Bir Yıl Geçti

Gerçek amacı bu gün açık olarak ortaya çıkan Taksim Gezi Parkı olayları, 27 Mayıs 2013 günü, yerine tarihi "Topçu Kışlası" nın yapılması ve Taksimin yaya trafiğe açılması için Gezi Parkının yıkımına başlanmasının protestosu maskesi altında başlatılmıştı.

27 Mayıs'ta Gezi Parkı duvarının az bir kısmı ile duvar önünde bulunan bilek kalınlığında beş ağaç kesilmiş ancak protestocuların tesiriyle yıkım işlemi durdurulmuştu.

Dış ve iç muhalefetin organizasyonu ile eylemler bütün yurda yayılmış ve 01 Haziran 2013 tarihinde, Devletin Güvenlik Güçleri etkisiz hale getirilerek, genel ayaklanmaya dönüşecek mahiyet kazanmıştı.

Pek çok mütedeyyin insanın da destek verdiği eylemler gün geçtikçe otorite tanımaz mahiyet kazanmış ve nihayet 15/16 Haziran gecesi, göstericiler polis tarafından Gezi Parkından çıkarılarak kontrol altına alınmıştı.. Çalkantı, Ülkemiz muhtelif yerlerinde de devam ederek  Haziran sonuna kadar sürmüştü.

Gezi tezgahında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir badire atlatmıştır. Devletin otoritesinin devamı ve büyük bir iç çatışmanın olmaması zamanın hükümetinin ve Başbakan'ı Recep Tayyip Erdoğan'ın aldığı dirayetli önlemlerle sağlanmıştır.

Taksim Gezi Olayları ile ilgili düşüncelerimi, bir yıl önce 04 Haziran 2013 tarihinde okuyucularımla paylaştığım, "Taksim Olayları Muhalefetin Siyaseten İflası Değil midir" başlıklı makalede ifade etmiştim. Virgülünü değiştirmeden o yazımı okuyucularımla tekrar paşlaşmak istiyorum.

 

Gezi parki cumhuriyet anitinin cevresi

"TAKSİM OLAYLARI

MUHALEFETİN SİYASETEN İFLASI DEĞİL MİDİR?

 

Taksim ?de başlayıp Türkiye?nin geneline yayılmasına çalışılan eylemlerin başını kim çekiyor ve ne istiyorlar?

Eylemde boy gösterenler kimlerdir? Boy göstermeyenler kimlerdir?

Eyleme gerekçe gösterilen uygulamalar nelerdir? Eylemlerin gösterilmeyen gerçek amaçları nelerdir?

Bu soruların doğru cevapları bulunabilirse, problemin teşhisi ve çözüm yolları da isabetli olur.

 

Eylemlerin başını parlamenterleri, parti teşkilatı ve bağımlısı sivil toplum kuruluşları ile CHP çekmektedir.

Sisli ortamdan kavmiyetçi, sol, bölücü ve mezhepçi siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve illegal örgütler de yararlanarak, incir çekirdeğini doldurmayacak meseleyi alabildiğine istismar etmektedirler.

Başta ABD olmak üzere yabancı ülkelerin olaylarla ilgili tutumlarını dostça kabul etmek mümkün değildir. Ama İçerideki maşaları bırakıp da, kendi ülkelerinin menfaati istikametinde hareket eden bu ülkelere sorumluluğu yüklemek, gerçeklere gözümüzü kapamak anlamına gelmektedir. Yabancı güçler her zaman, ülkelerin hassasiyetlerini kendi çıkarları istikametinde istismar etmeye çalışırlar.

Açıkçası istismarı, yabancı güçlerin vazifesi, istismara alet olan iç dinamiklerin fiilini de hıyanet olarak değerlendirmelidir.

 

Eylemciler ne istiyor?

Anlaşılan siyasi istikrarın bozulması için bir fırsat aranıyordu.

İşçi sendikaları tarafından 01 Mayıs Kutlamaları için Taksim seçildi.

Müsaade edilmeyince kendilerine yaraşanı yaptılar. Meseleyi bayram olarak değil de çatışma vesilesi sayanlar, gösterilen uygun alanı bırakıp, Taksimde ısrar ettiler.

Güvenlik güçleri Taksim Alanına girişi engellemişti.

Marjinal gruplar engellemeyi çatışmaya dönüştürdüler.

Marjinal gruplar isteklerine nail olamamış ve engellemeyi hazmedememişlerdi.

Hassasiyet noktası bulunmuştu.

Üzerine gitmeye karar verdiler.

Taksim Meydanının kutlama alanı olarak kullanılmasına engel olarak gösterilen, alanı yeniden inşa faaliyeti hedef alınmalıydı.

Öyle yaptılar.

Atatürk Kültür Merkez?inin yenilenmesi için yıkılacak olmasını ihtilafın merkezine yerleştirdiler.

Düzenleme sırasında kesilecek bir kısım ağaçları da eylemlerinin insancıl tarafı olarak göstermeyi ihmal etmediler.

Ama cami yapımına kesin karşı idiler.

İktidarın alkollü içecekler ile ilgili düzenlemeleri de hazmedilememişti.

İktidarın Suriye politikasına karşı idiler. Meselesini mezhepçi yaklaşımla ele almışlardı.

Kürt Meselesinin görüşme yoluyla çözüm sürecine girmesini de hazmedemiyorlardı. Silahlı çatışma haline kendileri getirmişti. Sürecin inisiyatifleri dışında gelişmesinin nasıl kabul edeceklerdi.

Milletin değerlerine saygılı bir Cumhurbaşkanını, 2010 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile temel hak ve özgürlüklere getirilen iyileştirmeleri, Yüksek Yargı ve YÖK?teki kadrolarının etkisizleşmesini, Bürokrasideki etkilerinin azalmasını, kamu alanının dindar insanlara açılması girişimlerini, Temel eğitimdeki düzenlemeleri, siyasi simge olarak takdim ettikleri başörtüsünün serbest bırakılmasını, Ergenekon, Balyoz ve benzeri yargılamaları, Silahlı kuvvetleri siyasi iradenin kontrolüne sokma çalışmalarını ve son olarak da 28 Şubat sorumlularının yargı önüne getirilmesini engelleyemediler. Siyasi istikrarı ve ortaya çıkardığı sivil iradeyi içlerine sindiremediler.

Eylemcilerin, Belediye Meclislerinde, İl Genel Kurullarında, TBMM?de temsilcileri bulunmaktadır.
Taksim Gezi Alanının düzenlenmesi İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde karara bağlanmıştır. Genel hususlar TBMM ?de yasalaşmıştır. Anayasa değişikliği Mecliste günlerce tartışıldıktan sonra halkoyuna sunulmuş ve Milletin çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.

Bu Meclislerdeki temsilcileri ilgili proje ve yasalara muhalif veya muvafık olarak katıldıktan sonra eylemcilerin, fiili engelleme girişimlerinde bulunması kabul edilebilir gibi değildir.

Sonra, engellemek istedikleri meselelerde, eylemcilerin temel hak ve özgürlüklerini bir müdahale söz konusu değildir.

Ortada bir hak ihlali yoktur.

Kendi özgürlük alanlarına müdahale yoktur.   

İnanç ve yaşam tarzlarını değiştirme istikametinde bir baskı ve zorlama yoktur.

Çoğunluğun inancına tabi olmaları kendilerinden talep edilmemiştir.

28 Şubat 1997 Post Modern Darbe döneminde olduğu gibi, giyim kuşamlarına karışılmamıştır. Kamusal alan safsatası ile Milletin imkânları ile donatılmış kamusal alanlardan dışlanmamışlardır. Kamu görevinden tasfiye edilip işsiz-göçsüz bırakılmamışlardır. Eğitim kurumlarından kovularak en temel haklardan olan eğitim hakkından mahrum edilmemişlerdir.

Durum böyle olunca, yapılacakları ve projeleri beğenmediklerini fiili engellemeye varmadan ve güvenlik güçlerine tecavüz etmeden, çevredeki insanları maddi ve manevi zarara uğratmadan, yapılacakları tasvip eden çoğunluğun kabulüne de saygılı olarak protestoda bulunmaları en doğal haklarıdır.

Devletin meşru organlarınca ve belediyesi tarafından planlanmış bir faaliyeti, engellemek için günlerce eylem yapmaya, eyleme son vermek isteyen güvenlik güçlerine fiili karşı koymaya ve çevreye zarar vermeye hakları yoktur.

İstanbul?un nüfusu 15 milyondur.

Taksim Meydanının yeniden düzenlenmesi, orada toplanan 3-5 bin kişinin keyfine bırakılamaz. Bu 3-5 bin kişinin Devletin Güvenlik güçlerini etkisiz bırakması da kabul edilemez.

Güvenlik güçleri bir taraftan Devletin otoritesini temsil ederken, diğer taraftan sessiz çoğunluğun isteklerine de tercüman olmaktadır. Sessiz çoğunluğun hakkını da korumaktadır. Farklı düşünce sahiplerinin karşı karşıya gelmelerini engelleyerek, anarşi ve kargaşayı önlemekte, asayişi sağlamaktadır.

Güvenlik güçlerinin etkisiz kalması sonucunda, eylemcilerin hareketini yanlış bulanlar toplanıp meydana gelmeye kalkarsa, çıkacak çatışmayı kim önleyecektir.

Eylemcilerin pervasızlığına bakmayıp da güvenlik güçlerinin sert davrandığını ileri sürenleri anlamak mümkün değildir.

Özellikle, 28 Şubat sürecinde mazlum insanlara yapılanlar karşısında direnmek bir tarafa kaçacak bucak arayanların, bu gün eylemcilere hak verir rollerde bulunmaları çok yanlıştır.

Eylemler yanlıştır.

Temel hak ve özgürlükler için yapılmamaktadır.

Siyasi istikrarı bozmaya matuftur.

Yaklaşan mahalli, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde huzuru bozma amaçlıdır.

Mecliste temsil edilen muhalif siyasi partilerin siyaseten iflas ettiklerinin fiili ifadesidir.

Gürültüye pabuç bırakılmamalıdır.

Temel hak ve özgürlüklere ilişmeden, masum ile fitneciyi karıştırmadan, hukuku ve yargıyı devre dışı bırakmadan, kin ve intikam hissi beslemeden, siyasi ve ideolojik görüşüne mahkûm olmadan, özellikle mezhep ayırımına müsaade etmeden Devletin Otoritesi korunmalı, sessiz çoğunluğun hakları savunulmalıdır. 04 HAZİRAN 2013 

Adnan Tanrıverdi

Emekli General

ASSAM Gnl. Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn