Sorunlarımızın Çözümünü Kendi İçimizde Arayalım (14 Kasım 2005)

SORUNLARIMIZIN  ÇÖZÜMÜNÜ  KENDİ İÇİMİZDE ARAYALIM 

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi?nin eski öğrencisi Leyla Şahin?in, başörtülü olduğu için öğreniminin engellenmesine sebep olan işlemin hukuk dışı olduğunu iddia ederek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?ne (AİHM) açtığı davanın reddine dair karar, AİHM Büyük Dairesi tarafından da ?hak ihlali olmadığı ? gerekçe gösterilerek onandı. 

ASDER üyesi onlarca kişinin de, toplum dışına itildiği yıllarda ve çaresizlik içinde, belki adaleti orada buluruz düşüncesi ile AİHM? ne yaptığı başvuru ?..sözleşme ve protokolleri ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlâl edildiği yönünde belirti saptanmamıştır..?  gerekçesi ile esastan dahi görüşülmeden reddedilmişti.

 

Refah Partisinin kapatılması ile ilgili dava da reddedilmişti. 

Bunlara karşılık, Abdullah Öcalan?ın adil yargılanmadığına dair dava, haklı bulunarak ?yeniden yargılanmasına?, DEP?lilerin açtığı davada ise davacılar haklı bulunarak Türkiye tazminata mahkum edilmişti. Loizidu davasında, aynı mahkeme Kıbrıslı Rum kadını Türkiye aleyhine tazminata boğdu. 

Olayları alt alta yazınca AİHM? nin hukuk anlayışında, kararlarının adaletle ilişkisinde, evrensel değerlere ve temel  insan haklarının korunmasındaki belirginleşmiş tutumu; bu Kurum tarafından çifte standardın, çekinmeden uygulanmaya devam edileceğini apaçık bir şekilde ortaya koyuyor. 

Amacımız suçu ve konumu ne olursa olsun, hiçbir vatandaşımızın ve Devletimizle ilişki kurmuş hiçbir insanın, adalet şemsiyesi dışında bırakılması değildir. Ama bu arada, değerlerimize karşı hasmane tutumu da görmezden gelmemiz mümkün değildir. 

AİHM? nin tabii ki AB ile bağlantısı yok, bu Mahkeme Avrupa Konseyinin bir organıdır. Ancak, Avrupa Konseyi de, AB organı olan Avrupa Parlamentosu da aynı hamurun mamulleridir. Kuruluş statüsündeki gayesi dikkate alındığında,  Konsey?in, AB ile aynı amacı gerçekleştirmek için 1949 yılında yola çıktığı anlaşılıyor. Türkiye?de aynı yıl, kurucu on üyenin hemen arkasından Konseye üye olmuştur. 

Gayesi, Konsey Statüsünün birinci Maddesinde ?..üyeleri arasında müşterek varlıkları olan İLKE ve PRENSİPLERİNİ korumak, yaymak, iktisadî ve siyasî  gelişmelerini sağlamak için daha sıkı bir birlik meydana getirmektir. .. Konseyin nihâi gayesi tek bir Avrupa Devletine ulaşmak? olarak ifade edilmekte; Avrupa Birliğinin temeli olarak düşünülen kültürel birliğin esasları  ise ??Avrupa Devletlerinin siyasî birleşmelerini gerçekleştirmede; Eski Yunan Felsefesi, Roma Hukuku, Batı Hıristiyan Kilisesi, Rönesans Hümanizmi ve Fransız İhtilâli gibi ortak geleneklerden faydalanılacaktır.? şeklinde belirtilmektedir. 

İlke ve prensipleri ile faydalandığı gelenekler içinde bizim inanç ve kültürümüz var mı ki, bu kurumdan karalarında bize karşı da adaletli olmasını istiyoruz. 

Kendi ülkemizde, aynı medeniyetin mensupları olması gereken idareci ve yargıçlarından, bazı siyasî parti mensuplarından, bir kısım basın ve kuruluştan, en temel insan hakkı olan inandığı gibi yaşama ve öğrenim görme hakkını alamayan mağdurların, hakkını teslim etmesini, aslında, bu yabancı mahkemeden beklemek, pek, insaflı ve akılcı görünmüyor. Bunun için de kararı aslında pek önemsemiyorum. Sadece, bu başvurular sayesinde, bizce malum olan niyet ve düşüncelerini test etmeye yaramıştır. 

Ülkemizde geniş bir kesim, AB?ye üye olduğumuz takdirde, özellikle temel hak ve özgürlükler konusunda büyük çaplı bir iyileşme olacağını umuyordu. Her halde AİHM? nin, inancından dolayı mağdur edilen vatandaşlarımız hakkında verdiği bir seri karar; dışarıdaki merkezlerin, bizi kendilerine yabancı gördüğünü;  onların sorunlarımızı çözmek için değil, kaşımak için var olduklarını, kendilerine benzemeyenler için hak ve adalet dağıtmak niyetinde olmadıklarını; sadece kendilerine benzeme yeteneği gösterebilenleri koruyup kollayabileceklerini anlamaya yetmiştir umarım. 

İnancını öğrenmek, yaşamak ve ifade etmek, en temel bir  insan hakkıdır. Eğitim ve çalışma hakkı da aynıdır. Bu hakkı vatandaşlarına eşit şekilde kullandırmak da Devletimizin en başta gelen görevlerindendir. Vatandaşını, dışarılarda hak arama durumunda bırakmak da Devletimizin ayıbıdır. 

İçeride çözemediğimiz sorunlarımızı, dışardan alacağımız destek ile çözebileceğimize dair inancımızın yanlış olduğunu artık fark edelim. Alınan son karardan dolayı memnuniyet duyan, Devletin tepesinden tırnağına kadar her kademedeki insan, kurum ve kuruluşlarla da bu konuda bir mutabakatın tesis edilemeyeceğini anlamış olmalıyız. Çünkü onlar, böyle bir hakkın varlığına inanmıyorlar ve kabul etmiyorlar. 

TBMM  Başkanımızın, Başbakanımızın, Dış işleri Bakanımızın ve diğer bazı siyasilerimizin, karar karşısındaki eleştiri ve tutumlarını içeren demeçlerinden; inandığı gibi yaşama hakkını kullananlara yapılan baskıları kaldıracak girişimleri başlatma kararlılığında olduklarını, memnuniyetle müşahede ediyoruz. 

Ancak güç ve zamanları varken, olay sıcakken, yeri ve zamanı gelmişken, bu kararı sevinenlerin bile savunamadığı bir ortam yaratılmışken; gündemi başka konular işgal etmeden, yasağın kaldırılması hususunda harekete geçmelisiniz. Önce Milli Güvenlik Siyaseti Belgesindeki iç tehdit değerlendirmelerini bu belgeden çıkarmalısınız. Sonrada, TBMM?de, gerekirse referanduma kadar uzanacak bir çalışmayı başlatınız. Gayret sizden, sizi desteklemek Milletten ve takdir Allah (cc)? dandır. 14 Kasım 2005 

Adnan Tanrıverdi
(E) Tuğgeneral
ASDER GNL.BŞK.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn