Mızrak Çuvala Sığmamıştır (25 Ekim 2008)

MIZRAK ÇUVALA SIĞMAMIŞTIR

Üniversitelerde uygulanan başörtü yasağının kaldırlması amacıyla, TBMM tarafından, Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği iptal eden ve yürütmesini durduran 05 Haziran 2008 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararının Gereçesi, 4,5 ay gecikme ile Resmi Gazetenin 22 Ekim 2008 tarihli nushasında yayımlanmıştır.

Mızrak çuvala sığmamıştır.

Gerekçe karara hukukîlik kazandıramamıştır. Vicdanları rahatlatamamıştır. Sızlatmıştır.

 

Gerekçenin açıklanması, Ergenekon Davasının yargılama safhasında, amiyane tabirle ?karanbole? getirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi yetkisini aşmıştır.

Mahkeme, evrensel hukuk kuralları yerine 28 Şubat'ın hukuk dışı uygulamalarını referans almıştır.

Mahkeme, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması yerine, yasakların devamını savunmuştur.

Mahkeme, hukukî davranmak yerine, ideolojik ve siyasî davranmıştır.

Mahkeme, inancı nedeniyle örtünmenin, dinin siyasete alet edilmesi anlamına geldiğini; kişi temel hak ve özgürlüklerinden olmadığını savunmuştur.

Mahkeme, başlarını inançları nedeniyle örten üniversiteli genç kızların, dini inançları istismar ettiğini ve kutsal duyguları kötüye kullandığını ileri sürmüştür.

Mahkeme, genç kızlarımızın başörtülü olarak üniversitelere girmelerine müsaade edilmesinin, Anayasa'nın 174. maddesindeki devrim kanunlarının iptali anlamına geleceğini savunmuştur.

Mahkeme, başörtülü genç kızların üniversitelere girmeleri ile dinin, siyasal yapıya egemen olmaya başlayacağını veya dinin, ulusal irade yerine siyasal yapının hukuksal kurallarının meşruiyet temelini oluşturmaya başlayacağını iddia etmiştir.

Mahkeme, dinin emirlerini doğma (nass yerine, Allah'u Teâlanın mutlak emirleri yerine kullanılmaktadır.) olarak kabul ederek, başını örtmenin, doğmaların (başörtmenin, Allah'ın emri olduğunu kabul etmenin) siyasal yapıya egemen olmasına sebep olacağını, bu durumun da özgürlükleri (kimin özgürlüğü savunuluyorsa) ortadan kaldıracağından başörtü yasağının (başörtmek özgürlük sayılmıyor ya, onun için yasaklanabilir.) devam etmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme, aydınlanma (Rönasans ve Reformasyon hareketleri ile getirilen din dışı, seküler, akılı ilâhlaştıran felsefî düşünce yapısı) koşullarının sağlandığı toplumlarda (aklın, vahyin önüne geçirildiği; yani Allah'ın emirleri yerine aklın emirlerine tabi olan toplumlarda; yani külli irade yerine cüz-i iradeye tabi olan toplumlarda), laik ve demokratik değerlerin özümseneceğini; dolayısıyla zımnen, başını örtmek isteyenlerin bu özümsemeyi yapamamış, anti sosyal kişiler olduğunu, bunlara müsaade edilirse; toplumun siyasal, sosyal ve kültürel yaşamının da buna bağlı olarak, evrensel değerlerin egemen olduğu, çağdaş bir görünüm kazanamayacağını ileri sürmektedir.

Mahkeme, laikliği inanç özgürlüğünün teminatı olarak görmek yerine; bir kısım felsefî düşünceleri referans alan bir ilke olarak gördüğünü; demokrasilerin çağdaş olabilmesi için, mutlak hakikat iddialarını (vahyi) reddedmeleri gerektiğini; doğmalara (Allah'ın emirlerine) karşı akılcılıkla durulmasının zorunlu olduğunu; dünyayı, dünyanın bilgisiyle açıklayabilecek toplumsal ve düşünsel temellerin yaratırması gerektiğini ileri sürmektedir.

Mahkeme, Üniversitelerde başını örtme özverisinde bulunabilin birkaç genç kızın; kendilerinden farklı yaşam tercihlerine, siyasal görüşlere veya inançlara sahip olan bütün öğrenciler üzerinde bir baskı aracına dönüşmesi olasılığı bulunduğundan, örtünenlere baskı uygulanarak, örtünmeyi yasaklamanın gerekliliğini; böylelikle, başını örtenlerin üniversitelere alınmaları engellenilerek, eğitim hakkından herkesin eşit olarak yararlandırılmış olacağını savunmaktadır.

Mahkeme, çoğunluğu Müslüman olan ülke nüfusunu temsil eden yasa koyucunun (TBMM'nin çoğunluğunu oluşturan siyasî iradenin) dinsel özgürlüklerin sınırlandırılması yönünde iradesini göstermesi mümkün olmadığından, çoğunluk inancı dışında olanların temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması görevinin (üniversiteye başlarını örterek gitmek isteyen genç kızlarımız, kendileri gibi düşünmeyenlerin hangi temel hak ve özgürlüğünü kısıtlıyorsa) Anayasa Mahkemesince üslenilmesinin demokratik Anayasacıcılığın gereği olduğunu ileri sürerek; azınlığın korunmasını sağlayacak kanunların çıkarılmasında kendisini yetkili göstermiş ve azınlığın örtünmeme özgürlüğünün kullanılabilmesi için çoğunluğun inancına tabi olarak örtünmek isteyenlere konulan yasağın devam etmesine karar vermiştir.

Mahkeme,TBMM'nin ve milletin iradesini gasp etmiş ve Millet adına karar vermek yerine, azınlık adına karar vermeyi tercih etmiştir.

Mahkeme, Anayasa değişiklerini denetim yetkisinin, şekil bakımından ve sadece, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı olmasının, Anayasa (148. Madde) gereği olmasına rağmen, kendisini esastan görüşmeye yetkili görmüş, Anayasayı ihlal ederek yasağın devamına karar vermiş ve bunu da kararının gerekçesinde savunmuştur.

Şimdi biz ve toplumun %80'inden fazlası;

  • Bir Allah'a, ölüme ve ahirete, hesap gününe, cennete ve cehenneme, Kur'an'a, İslâm Peygamberine (sas) ve getirdiklerine iman ediyoruz.

  • Akl-ı baliğ Müslüman kadınlar için örtünmenin Allah'ın emri olduğuna inanıyoruz.

  • Vahyi değil de aklı öne geçirmenin Allah'a şirk koşmak demek olduğunu biliyoruz.

  • Herkesin inancını, dinini, meshebini, meşrebini, yaşantısını seçmekte özgür olduğuna ve insanlara bir inancı zorla kabul ettirmenin dinimizle bağdaşmadığını kabul ederek; isteyenin, Rönesans, Reformasyon hareketlerinin getirdiği aydınlanma prensiplerini benimsemesine, vahiy yerine aklını, makamını, mevkiini, rütbesini, dünya menfaatini, hevâ ve hevesini geçirmesine karışmayız.

  • Egemenliğin, milli iradenin tecelligahı olan TBMM'de olmasının Anayasa Gereği olduğuna, kanun yapma yetkisinin de parlamentoda olduğuna inanıyoruz.

Şimdi ne olacak? Böyle inananların, inançlarını yaşamak için ülkeyi terk etmeleri mi lazım?

Yersiz kuşkular ve çarpık inançlar nedeniyle, milletin büyük çoğunlunun zulme maruz kalmasını kim önleyecek?

Ya bu yargıçlar söylediklerinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar, ya da gerekçeleri ile;

  • TBMM'nin %80'ini temsil eden 411 vekile;

  • Eşleri başlarını örtüyor diye Silahlı Kuvvetlerden re'sen emekli eden çarpık zihniyete teslim olarak, onların tasfiye ettiklerine;

  • Üniversitelerde başörtüleri ile okmak isteyen genç kızlarımıza, ailelerine ve yakınlarına;

  • Kamu görevinden örtüleri nedeniyle tasfiye edilen insanlara;

  • Eşlerinin başı örtülü olan devlet ricaline;

  • Milletimizin kahîr çoğunluğuna;

  • Milletin mükettesatı için hayatlarını feda eden şehit ve gazilerimize ve

  • Açıkcası milletin dinine açıktan hakaret ediyorlar.

Bu millet bunu hak etmemiştir.

TBMM milli iradeyi temsil etmelidir.

Ya bu yargıçları değiştirmelidir. Ya da yetkileri sınırlanmalıdır. 23 Ekim 2008

Adnan Tanrıverdi

(E)Tuğgeneral

ASDER Gnl. Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn