ASDER'in 4. Kongresi (26 Kasım 2006)

4. Olağan Genel Kurul Açış Konuşması

a.Giriş :

Değerli  konuklarımız, derneğimizin değerli mensupları, muhterem hanımefendiler ve basınımızın değerli temsilcileri, ASDER olarak yeni bir kongrede huzurunuzdayız. Adaleti savunanlar Derneğinin ?4. Olağan Genel Kurul Toplantısı?na hoş geldiniz. Toplantımızı şereflendirdiniz. Şahsım ve derneğimiz adına teşekkürlerimi bildiririm.

Değerli Konuklar, Derneğimizin üyeleri için 10 yıl öncesini düşünmeden bu günün değerini anlamak mümkün değildir. Fevkalade zor günlerdi.

 

O günlerde, dernekleşmek için çırpınan, arayış içinde olan, toplum içinde eriyip kaybolmamak için geçim sıkıntısı ve iş edinme sorunlarını dahi  ikinci plana iten, ?REJİM? mağdurları; aradan geçen zaman içinde:

07 Nisan 2000 tarihinde derneklerini kurmuşlar,

Her Yüksek Askerî Şûra ?YAŞ? toplantısından sonra Nizamiye kapısı dışına bırakılan kader arkadaşlarına kucak açmışlar;

Maddi-manevi yardımın yanı sıra, haksızlığa uğratılanların mecbur bırakıldıkları statüde, mağduriyetlerinin artmaması için, ilk etapta kendilerine lazım olacak hukuki ve idari girişimler için fevkalade yardımcı olacak bir ?Hukuk Rehberi? hazırlayarak imdada yetişmişler;  

Üniversitelerdeki, İmam Hatip Liselerindeki, İlâhiyat Fakültelerindeki başörtü mağdurlarına;

Kendileri gibi, inançları nedeniyle başta öğretmenler olmak üzere Kamu Kurum ve kuruluşlarından tasfiye edilenlere;

Ve benzeri haksızlıklara uğrayanlara destek verenlerin başında yer almışlar;

 Sayısız derneksel faaliyetlerinin yanı sıra, tarihi belge niteliğinde bir eseri ?Ben Disiplinsiz Değilim? kitabını  ortaya çıkararak, varlıklarını ve seslerini topluma duyurma aşamasına ulaşmışlardır. 

Başlangıçta en yakınlarına bile durumlarını anlatamayanlar, bu gün Milletimiz tarafından gerçek değerleri ile anlaşılmaktadırlar. Artık toplumumuz, dernek üyelerimizin inançlarını yaşama azimlerinden dolayı hukuk dışı bir işleme tabi tutularak TSK?den re?sen emekli edildiklerini biliyor. Kaybettikleri hakları kendilerine teslim edilmese de, oldukları gibi anlaşılmış olmaları ve Millet vicdanında hüsnü kabul görmüş olmaları, 10 yıllık birlikte ve derneksel mücadelenin ulaştığı başarı olarak kabul edilmelidir. 

Gelinen noktada, isimsiz kahramanlarımızın yanında, Başta Prof. Dr. Sn. Ahmet Alper Bey olmak üzere, Sn. Ahmet Cengiz Tangören, Sn. Mustafa Hacımustafaoğulları, Sn. Orhan Kıratlıoğlu, Sn. Ekrem Karataş,  Sn. Cüneyt Demircan ve Sn. Ramazan Taşkın?dan oluşan Derneğimizin kurucu Başkan ve üyelerine; her safhada maddi ve manevi desteğini eksik etmeyen Prof. Dr. Sn. Nevzat Tarhan, Sn. Varol Yüksel ve Sn. Emin Üstün Beylere teşekkürü borç biliyorum. 

b. Misyonumuz:

ASDER olarak bu gün kuruluş amacımızdan bir adım daha ileri giderek, farklı bir noktaya ulaşmış bulunuyoruz. Tabii ki hukuk dışı oldu-bittileri kabullenmemiz mümkün değildir. Mağdurların gasp edilen hakları alınıncaya kadar, zorbalıklarla olan mücadelemiz, kuruluş Amacımıza uygun olarak, yasal platformlarda devam edecektir.

Hiçbir yasal dayanağı olmadan, yasal hiçbir suç istinat edilmeden, hiçbiri bağımsız yargı önüne çıkarılmadan, hukuk dışı bir işlemle, yargı önünde hesaplaşma hakkı da ellerinden alınarak, kamudan tasfiye edilen bütün mağdurlara yapılan işlemi hukuk dışı ve adaletsiz bir işlem olarak kabul ediyoruz; ve bu kurulların işlemlerinin yargı denetimi dışında tutulmasını hukuk devleti anlayışı ile bağdaştıramıyoruz. Uygulamaları, Anayasanın 24. maddesi ile düzenlenen din ve vicdan  özgürlüğü ile, 36. maddesi ile düzenlenen hak arama ve adil yargılanma hakkı ile, 48 ve 49. maddelerinde düzenlenen çalışma hak ve ödevi ile bağdaştırmak mümkün değildir. 28 Şubat sürecinde inançlarından dolayı 1520 Subay ve astsubay tasfiye edilmiştir. Binlercesi de tasfiye tehdidi ile vaktinden önce emekliliğe zorlanmıştır. Söylendiği gibi, bu arkadaşlar Devlete tehdit olsaydı. Bu gün çeteciler gibi, foyaları meydana çıkmaz mıydı?  İrtica tehdidinin, yersiz vehim, safsata ve  kandırmacadan başka bir şey olmadığını ilan ediyoruz.. Bu tasfiyelerin de devlette, milletin manevi değerlerine zıt bir kadrolaşmanın sağlanması amacıyla yapıldığına inanıyoruz.

Yüksek Askerî Şûra, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay?ın kişi özlük hakları ile ilgili kararlarının yargı denetimine açılmasını sağlayacak her türlü girişimin yanında ve takipçisi olmayı dernek olarak bir görev biliyoruz. 

Ama artık, ASDER?in tek gayesi ferdi mağduriyetlerin giderilmesi değildir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde, milletimizin manevî değerlerine ters değerleri benimseyen tehlikeli  bir kadrolaşmanın sakıncalarını milletimize anlatmak istiyoruz. Bu gün bu kadrolaşmanın fark edilememesinin, gelecekte telafisi mümkün olamayacak sonuçlar doğurmasından endişe duymaktayız.

TSK üst komuta kademesinin baskı yaratan irtica vurgulu siyasî beyanatlarının iktidara yönelik olduğu düşünülüyor; evet ama esas olarak , psikolojik baskı altında eğitimlerini sürdüren binlerce askeri öğrencinin ve onbinlerce subay ve astsubayın  dini değer ve inancını yaşamaktan uzaklaştırılmasının  yaratacağı sakıncalar fark edilemiyor.

Silahlı Kuvvetlerin  profesyonel   kadrolarına alınacak personelin mülakat ve seçimlerinde aranan niteliklerin ve seçim esaslarının manevi değerlere ters kadrolaşmaya imkan sağladığı ve Silahlı Kuvvetlerin kimlere teslim edilmek istendiği gözlerden kaçırılıyor.

Silahlı Kuvvetlerin profesyonel kadrolarına personel alınırken, hiçbir şekilde  dini eğitim görmemiş olmalarına ve aile fertlerinde de İslâmî inancı temsil eden iz bulunmamasına dikkat edilirse; mensuplarından da, inancını yaşamak isteyenleri, yargılanma hakkı da vermeden, tasfiyeye tabi tutulursa ve bu uygulama 10 yıldır sürdürülürse ve halen de pekiştirilerek devam ettirilirse; orta vadede ordumuzun profesyonel kadrolarının sahip olacağı değerlerle, milletimizin sahip olduğu  değerlere bakış açısının sağlıklı olup olamayacağını idraklere sunuyoruz.

Bu uygulamaların vebaline siyasilerin de katılmalarını anlayamıyoruz.

Artık bu dönemden sonra, ASDER mensupları kendi dertlerini düşünmekten ziyade, geride kalan silah arkadaşlarının orta vadede Millete nasıl bir tehdit haline getirilmek istendiğini anlatma gayreti içinde olacaktır. 

ASDER?in farklı bir başka görev alanını da ifade etmek istiyorum:

Mensuplarımızın çoğu, değişik kuvvet, sınıf ve rütbe sahibi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmıştır. Teknik, taktik , operatif ve stratejik seviyede askeri eğitim görmüş, güvenlik konularında birikime sahip kişilerdir. Derneğimiz; her türlü uluslararası askeri ittifak ve anlaşmalardan bağımsız olarak; tamamen milli menfaatlerimizin teminine matuf, resmi  iç ve dış tehdit değerlendirmelerine ve resmi güvenlik politikalarına, alternatif  güvenlik politikaları geliştirmeye ve milletimiz huzurunda tartışmaya, kendini yetkili ve yeterli  bulmaktadır. 

Derneğimizin mensupları bu görevleri, aldıkları eğitim ve birikimlerinin yüklediği bir sorumluluk olarak kabul ediyor ve bu alanlarda çalışma yapabilecek tek sivil toplum kuruluşu olduğunun idraki içinde bulunuyor.

Bu Çerçevede:

Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine siyasetin sokulmasının ve her hangi bir siyasi akıma alet edilmesinin Milletimizin birlik ve beraberliğini sarsan, Devletimizin güvenlik ve bekasını tehlikeye düşüren vahim sonuçlar doğuracağına inanıyoruz. (Tarihimizdeki Balkan Bozgununa II nci Abdülhamit?in tahttan indirilmesinin, 1877-1878 Bozgununa sultan Abdülaziz?in hallinin, 1828-1829 Rus yenilgisinin de Sultan III üncü Selim?in hallinin arkasından gelen bozgunlar olduğunu anlayabilirsek, ordunun siyasete alet edilmesinin ne denli vahim sonuçlar vereceğinin daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyoruz.)

Milli Güvenlik Kurulunun oluşumunun askerlerin Anayasa eli ile siyasete sokulması anlamına geldiğine inanıyor; Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanının aynı Kurul içinde eşit şartlarla bulunmalarının, Silahlı Kuvvetlerde vazgeçilemeyen bir ilke olarak kabul edilen emir komuta birliğini büyük ölçüde zedelediğini ve bu komutanları siyasi görüş serdetmeye zorladığını düşünüyoruz.

Devlette otoritenin, tek elde ve merkezde toplanmasının hayati öneme haiz altın bir kural olduğunu kabul ediyor; her ne sebeple olursa olsun, Silahlı Kuvvetler de dahil olmak üzere, her hangi bir kurum  veya organın milli iradenin kontrolü dışına çıkmasının, Devlette otorite zaafı, istikrarsızlık, anarşi ve kargaşa meydana getireceğine inanıyor, bu tür davranışların şiddetle karşısında bulunulması gerektiğini savunuyoruz.

Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinde; milletimizin bir kısım inanç, ideoloji ve etnik gruplarının devlete tehdit olarak gösterilmesinin, Silahlı Kuvvetlerimizi bu kitleler üzerine kışkırttığını; milletin büyük bir bölümünü düşmanmış gibi gösterdiğini ve devletin silahlı kuvvetlerini ve diğer bir kısım güçlerini Milletin üzerinde bir baskı unsuru haline getirdiğini; milletin kaynaklarının , Silahlı Kuvvetlerin harp stoklarının ve gayretlerinin, içeride heba edildiğini; fakat diğer taraftan, esas tedbir alınması gereken dış tehditlerin gözden kaçırılmasına sebep olduğunu ve bunlara karşı alınması gereken  savunma tedbirlerinin zaafa uğratıldığını düşünüyoruz.

Asayiş ve güvenliğin sağlanmasını İç İşleri Bakanlığının yetki ve sorumluluğunda bir faaliyet olarak görüyor, Silahlı Kuvvetlerin kolluk görevlerinde kullanılmasının israf olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, iç güvenlik görevlerinde polis ve jandarmanın kullanılması için gerekli düzenleme ve güç oluşturulmasının yapılmasının; Silahlı Kuvvetlerin ise dış tehditlere karşı hazırlanıp yönlendirilmesinin hayati öneme haiz bir devlet görevi olduğunu kabul ediyoruz.

Askerlik bir yükümlülük olduğu kadar, belki daha da önce bir haktır. Müslüman milletimiz fertleri, şehitliğin en yüce makamına askerlik görevi sırasında canını feda ettiği takdirde ulaşabilir. Bu nedenle, askerliği yükümlülük olmaktan çıkararak sadece para için yapılan bir meslek haline getirmek, yani profesyonel askerlik uygulamasını ülkemizde uygulamak son derece sakıncalıdır. Yurt savunmasını zaafa uğratır. Zaten sadece profesyonel askerlerle yurt savunmasında başarıya ulaşmış bir devlet de gösterilemez.

Milli Güvenlik ve silahlı güç, devletin olmazsa olmaz şartıdır. Silahlı Kuvvetlerimiz bütün milletin özü, gücü, dayanağı, umudu, varlığı ve malıdır. Milli ve manevi değerlerimizin, vatanımızın, cumhuriyetimizin ve devletimizin dışarıdan gelecek tehlikelere karşı yegane dayanağıdır. İç ihtilaflarımıza karşı kullanılması ve karıştırılması fevkalade zararlı ve tehlikelidir. 

c. Savunduklarımız

Diğer taraftan; dininin icaplarını yerine getirme gayreti içinde bulunan insanlarımızı, örtünen kadınlarımızın sayısının artmasını, ibadet edenlerin sayısındaki artışı, cami ve mescit sayısındaki artışı Cumhuriyete ve devlete  tehdit olarak değerlendiren zihniyeti, Milletimizin değerlerine ve Devletimizin geleceğine karşı yönelmiş gerçek tehdit olarak kabul ediyoruz.

İnançlarına göre giyinmeyi farz sayan genç kızlarımıza zahiri ilimlerin yolunu kapatan zihniyetin yaygaracı girişimini de, geleceğin inançlı annelerini cahil bırakma gayreti olarak kabul ediyor, bu adaletsizliği, istikrar ve gelişmemiz için çözülmesi gereken temel milli mesele olarak kabul ediyoruz.

Bunun  için, İmam Hatip Liselerinde, İlâhiyat Fakültelerinde, üniversitelerde, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında baş örtüleri ile eğitim görmek ve çalışmak isteyen gençlerimizi haklı buluyor, verilen bütün mücadelelere dernek olarak destek veriyor ve bu mücadelelerin başarıya ulaşmasını temenni ediyoruz.

Örtülü kadınlarımızla aynı mekânda bulunmayı kendine hakaret, devlete, laik Cumhuriyete tehdit olarak algılayan ve inançlı kadınlarımızı her türlü toplumsal etkinlikten dışlama gayreti içinde olan zihniyeti yanlış ve tehlikeli buluyoruz. En tabii insan hakkını kullandırmamanın esas ayırımcılık ve devlet eliyle uygulanan bir bölücülük olarak değerlendiriyoruz.

Çocuklarımızın dinlerinin esaslarını öğrenmelerine imkan veren Kur?an Kurslarına katılma yaşının, Temel Eğitim çağı sonrasına bıraktıran uygulamanın, Müslüman çocuklarına ve ebeveynlerine yapılmış en büyük kötülük, inanç özgürlüğüne indirilmiş  en büyük darbe ve toplumsal barışı baltalayan bir uygulama olarak görüyor, bunu savunmanın insafla alakasını kuramıyoruz. Yanlışın düzeltilmesi için yapılacak mücadeleye katılmanın; adaletin ve hukukun üstünlüğü prensibinin hakim kılınması için, üzerimize düşen bir görev olduğunu kabul ediyoruz.

Meslek lisesi mezunlarına uygulanan katsayının, Zanaat ile ilmin aynı kişide birleşmesini, Fakir aile çocuklarına zanaat öğrenme imkânı ile yüksek tahsil imkanını aynı anda kazanma fırsatını, bunun yanında üretime katılacak nitelikli insan sayısının artışını engelleyen, eğitim özgürlüğünü kısıtlayan ve özellikle de orta halli Anadolu Çocuklarının önünün kesilmesine matuf, sinsi bir planın fütursuzca uygulama alanına sokulması  girişimi olarak görüyor, bu yanlışla mücadeleyi de, her platformda destekliyoruz.

İmam-Hatip Liselerinin Müslüman Türk toplumunun bir ihtiyacı olduğunu, sadece imam ve hatip yetiştirmek için değil, dinini bilen yüksek tahsil yapmış insan yetişmesine imkan sağlayan milli eğitim sisteminin bir unsuru olarak düşünüyor, bunların önünün kesilmesi girişimlerinin millete rağmen yapılan haksızlıklar olarak kabul ediyoruz.

Laikliği, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olması gereken bir ilke olarak görüyor, inançların  öğretilmesi ve yaşanmasının önüne bir engel olarak çıkarılmasının çarpık bir uygulama olduğunu düşünüyoruz. 

Sonuçta: Derneğimizin faaliyet ve etkinliklerinin, iki ana ilkenin tahakkuku istikametinde yönlendirildiğini ifade edebiliriz; Birincisi, İdarede Adalet, İkincisi, Devlet Güvenliğinde Millilik; bir devletin vazgeçemeyeceği iki ana faaliyet alanı, bizim de gayretlerimizin odaklandığı alanlardır. 

d. Yaptıklarımız:

3. Olağan Genel Kurul Toplantımızı, 28 Kasım 2004 tarihinde Ankara?da gerçekleştirmiştik. Biraz da geçtiğimiz bu iki yıllık dönemde icra ettiğimiz önemli faaliyetlerimizden bahsetmek istiyorum.

*Dönemin hemen başında, Dernek Merkezimiz Ankara?dan İstanbul?a nakledildi.  Genel Merkezin nakli ile meydana gelen boşluğun doldurulması amacıyla Ankara Şubemiz teşkil edildi ve faaliyete geçirildi. Yine bu meyanda, başlangıçta, İstanbul Şubemizle birlikte Kadıköy?deki büroda faaliyete geçen Genel Merkezimiz, Eylül 2005 tarihinde Cağaloğlundaki bu günkü bürosuna taşındı. İstanbul ve civarında ikamet eden üyelerimiz İstanbul Boğazının doğusu ve batısında oturanlar şeklinde ayrılarak, Genel Merkez ve İstanbul Şube arasında paylaştırıldı ve kayıtları yeniden yapıldı. Resmi prosedür de dahil olmak üzere, bu faaliyetlerin süratle ve eksiksiz yapılmasında büyük emekleri geçmiş olan, Şahin Özdaş, Önder Tapkın ve Hayrettin Kocaoğlu Kardeşlerimize huzurunuzda teşekkürü borç biliyorum.

*Kendini ifade ve iletişim, derneksel faaliyetlerin temelini; internet ve sanal alan ise bu gün bu konuta en etkin vasıtayı teşkil etmektedir. Bu maksada hizmet için, atıl duruma gelmiş olan Asder İnternet Sitesi aktif hale getirilmiş, yayınlarımızı ve faaliyetlerimizi, üyelerimizle ve milletimizle paylaşabilmek için; güncellenmiş, devamlılık kazandırılmış, dönem içerisinde sitenin yapısı ikinci bir defa daha yeniden düzenlenerek profesyonel hale getirilmiştir. İnternet Sitemizin güncellenmesinde ve aktivitesinin sürdürülmesinde, siteye yazı gönderen arkadaşlarımızla birlikte, Sitenin  teknik hizmetlerini özveri ile yürüten Haluk Yıldırım ve Musa Kazım Özdemir kardeşlerimle, elektronik posta  grubunu oluşturup sürdüren Abdullah Kaplan?a  teşekkür ediyorum.

*Düşünce ve fikirlerimizin kalıcı hale getirilmesi, süreli yayınlarla mümkündür. Hem düşüncelerimizin, hem de derneğimizden haberlerin üyelerimize ve gönül bağı kurduğumuz kişilere yayılabilmesi amacıyla, ilk sayısı Nisan 2003 tarihinde çıkarılan ?Adaleti Savunanlar Bülteni?nin yeniden çıkarılmasına, Yönetim Kurulumuzca karar verilmiş, bunun için bir resmi yayın kurulu oluşturulmuş, 2. sayımız Mayıs 2006?da, 3. sayımız da Kasım 2006?da yayınlanmıştır. Yazarlarımızın yanı sıra, yayın Kurulunu oluşturan, Abdullah Kaplan, Gürcan Onat, İbrahim Töre, Peyami Bayram, Ömer Fuat Özçelebi ve Hayrettin Kocaoğlu Kardeşlerimizle, Bültenimizin basımını temin eden Varol Yüksel Kardeşimize teşekkür ediyorum.

*Sivil Toplum Kuruluşları, gücünü arkasındaki kayıtlı üye sayısı ve gönül verenlerinin çokluğundan alırlar. Bu bilinçle, Kamu idaresinin mağdur ettiği, başta Silahlı Kuvvetler mensupları olmak üzere tüm mağdurlara ulaşmayı, mümkün olanları, ve mağdur olmasa da derneğimizin amaçlarını paylaşan değerli gönüldaşlarımızı, aktif üye  olarak kaydetmeyi ve üye sayımızı nitelik ve nicelik bakımından yükseltmeyi  ideal olarak benimsedik. Bu amaçla üyelerimizin gayret ve desteği ile 250 olan kayıtlı üye sayımızı 400?ün üzerine çıkardık. Ancak, bu yıl sonu itibarı ile ulaşmayı hedeflediğimiz 1000 üye sayısının, oldukça gerisinde kaldık. 

*Üyelerimiz arasındaki iletişim, kaynaşma ve dayanışmayı en öncelikli faaliyet alanı olarak gördük. Bunun temini için, üyelerimizin azami katılımları ile, Piknikler, iftar yemekleri, değerli konuşmacı konukların davet edildiği aylık sohbet toplantıları, şubelerimizi ziyaret ve sohbetler, Çanakkale Şehitler Yurduna kültürel gezi düzenlenmiş, icra edilmiş ve yararlı sonuçlar elde edilmiştir.

*Devlet güçlü bir örgütlenmedir. Sistem ve teşkilatlanma adaletli değilse, idarenin ajanları milletin fertlerini ezebilirler. Devlet karşısında bireyler çok çaresiz, zayıf ve güçsüzdür. Yalnız oldukları zaman denize düşmüş saman çöpü gibidirler. Bu nedenle, kişi hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması ve idarenin kontrol altında tutulması için, sivil örgütlenme,  fevkalade öneme haiz bir faaliyet olarak modern toplumlarda görev üslenmektedir. Bu şu demektir. Haksızlıklara karşı durmam için illa da  haksızlığa uğramam gerekmez. Ben bu gün başkasının hakkı için gayret gösteririm. İhtiyacım olunca da başkalarını yanımda bulurum. Yani hak mücadelesi için yola çıkmak kutsal bir vazifedir. Bu nedenle, biz de sadece ASDER?in faaliyetleri ile sınırlı kalmanın yeterli olmayacağını düşünerek;

*Derneğimiz; ?Tüm dünyada adalet, barış ve istikrar ortamının gerçekleşmesine katkıda bulunmak; Bireylerin ve toplumların temel hak ve özgürlüklerini korumak;  İslam kültür ve değerlerinin tanıtılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak amaçlarına hizmet etmek? üzere Aralık 2005 tarihinde, 25 Ülkeden 82 Sivil Toplum Kuruşunun  katılımı ile Ülkemizde kurulan ?İslam Dünyası STK? ları Birliğine? (İDSB)  69. olarak 24 Mart 2006 tarihinde üye yapılmıştır.

*Yine Derneğimiz, ?ekonomik ve sosyal amaçlı olarak faaliyet gösteren teşekküller arasında hedef, zaman ve imkân itibariyle beraberliği sağlamak ve her türlü politik ve şahsi menfaat dışında kalarak HAYRİ ve HASBİ çalışmalarda bulunmak amacıyla? 18 Mart 1995 tarihinde kurulmuş olan ve bu gün 91 üyesi ve bunların Türkiye sathında 700?ün üzerinde şubesi bulunan ?Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfına? (TGTV) da 18 Haziran 2006 tarihinde üye olmuştur.

*Dolayısıyla derneğimiz,maddi ve manevi katkı ve desteklerimizden dolayı; İDSB ve TGTV? nin bütün faaliyetlerine de ortak olmuştur. Bütün üyelerimiz de bu ortaklıktan maddi ve manevi payını alacaktır.

*Derneğimiz ve mensuplarının düşünce ve fikirleri, Gazete radyo ve televizyonlarda, çok sayıda beyanat, röportaj, makale ve köşe yazısı olarak, oturumlara katılarak, ortak basın toplantılarına iştirak ederek, muhtelif şehirlerde ve yerlerde konferans ve kapalı salon sohbetleri şeklinde ifade edilmiş; Ankara Şubemizin organizatörlüğü ile, 2005 ve 2006 yıllarının Şubat aylarında iki defa, darbelerin zararlarını işleyen panel yapılmış, son toplantı fırsat bilinerek, TBMM?nin sayın Başkanı, Bazı Millet vekilleri, iki partimizin genel merkezleri ve genel başkanları ziyaret edilmiş, dolayısıyla davamız, meselelerimiz, ülkemizin meselelerine bakış açımız, bir nebze de olsa, milletimizle paylaşılmıştır.

*Maddi imkanlarımız ölçüsünde ve belli üyelerimizin katkılarına aracılık ederek, bazı üyelerimizin çocuklarına burs verilmiş, YAŞ Kararı ile re?sen emekli edilen ve hazırlıksız yakalanan ihtiyaç sahibi bazı mağdurlara maddi yardım yapılmış; işsiz olanlar, yine müteşebbis arkadaşlarımızın imkan ve katkılarıyla bir işe yerleştirilmiş ve bu gün işsiz kalkmayacak şekilde sosyal dayanışma ve yardımlaşma sağlanmaya çalışılmıştır. Bu alanlardaki faaliyetler bakımından, bütün arkadaşlarıma özellikle de Mehmet Tek, Nevzat Tarhan, Yavuz Önal ve Ahmet Cengiz Tangören kardeşlerimize teşekkür ediyorum.

Tabii ki yaptıklarımızı yeterli görmüyoruz. Ancak unutmamak lazım ki her şey birlikten hasıl olur. Davanın savunulmasında mutlaka herkesin yapabileceği bir şey vardır. Önemli olan istemek ve çalışmak.

e. Yapacaklarımız:

Önümüzdeki dönemde ne yapılmalı? Zannederim yapılanlar yapılacakların bir fihristidir. Bunlar devam ettirilmeli, ancak tabii ki yeterli değildir.

Haksızlıklara karşı toplumsal tepkinin iki yöntemi vardır.

Birisi; sloganlarla ve büyük kalabalıklarla, gösteriler yaparak yönetenleri uyarmak. Etkili bir yoldur.

İkincisi ise; olumsuzluklar karşısında fikir platformu oluşturarak, duygu, düşünce ve davranışları akılcı bir yaklaşımla değiştirmeye çalışmaktır.

Bizim yöntemimiz ikincisi olabilir. Biz mücadelemizi, üreteceğimiz fikirlerimizle, bunları yayınlarda kalıcı kılmak suretiyle yapmalıyız.

Bunun için;

Üyelerimizden bir ?Hukuk Çalışma Gurubu? oluşturup, adalet kavramı üzerinde çalışmalar yaparak, ihtisaslaşmak, mağduriyetleri giderecek teklifleri hazırlamak;

Bir ?Strateji Çalışma Gurubu?  oluşturup, iç güvenlik meselelerimizi, ülkemizin komşusu ve ilgi sahasındaki devletleri ve bunlardaki gelişmeleri inceleyerek, resmi güvenlik strateji ve politikalarına alternatif strateji ve politikalar üretmek;

Bir ?Ekonomi Çalışma Grubu? oluşturup, üyelerimizin ortaklığı ile sermaye birikimi yapmak ve dernek bünyesinde, hem üyelere hem de derneğimize maddi gelir sağlayacak girişim imkanlarını araştırmak;

Mevcut ?Yayın Kurulumuz? vasıtasıyla, bülten çalışmasını sürdürmek,  Urupların çalışmalarının semeresi alınmaya başlayınca, bülten çalışmasını, daha kısa süreli aralıklarla çıkacak dergiye bırakmak;

Yine ?Yayın Kurulumuz?la YAŞ karar ve mevzuatını konu alan kitap çalışması başlatmak;

Önümüzdeki dönemin fikir çalışmalarını oluşturmalıdır. 

Üye sayımızı arttırmak, şubelerimizi ve temsilciliklerimizi ülke sathında yaygınlaştırmak önemli bir hedef olarak kabul edilmeli ve öncelik YAŞ mağdurlarında olmak üzere bütün arkadaşlarımıza ulaşılmalı, meselelerimize gönül veren herkesle bütünleşme sağlanmalı ve bütün mağdurlar ASDER Şemsiyesi altına alınmalıdır. 

Biraz fazla konuştuğumun farkındayım. Kusura bakmayın.

Bu toplantının hazırlanmasında emek veren arkadaşlarım var. Hulusi Gülen, Varol Yüksel, Önder Tapkın, Ekrem Karakaş, İrfan Çalışkan, İbrahim Töre ve Vehbi Kara kardeşlerime teşekkür ederim. Aylık toplantılarımızda, ihtiyaç duyduğumuzda ve bu gün bu salonları derneğimizin kullanımına sunan Fırat Kültür Merkezi Müdürü Erkan Çetin Kardeşimize ve bize burada hizmet veren diğer Merkez görevlilerine teşekkür ediyorum. 

Değerli konuklarımıza ve dostlarımıza, derneğimizin üyelerine saygıdeğer hanımefendilere, basın mensuplarımızı, Genel Kurul toplantımızı teşrif ettikleri için tekrar teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum. 26 Kasım 2006

Adnan Tanrıverdi

E. Tuğgeneral

ASDER Gnl. Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn