Hain Tahrikin Amacı Şer Cephesi Oluşturmaktır (07 Şubat 2006)

HAİN  TAHRİKİN  AMAÇI ŞER CEPHESİ OLUŞTURMAKTIR 

Eylül 2005 tarihinde Danimarka?da ve arkasından da Norveç, İsveç ve son olarak da Fransa ve bir çok Avrupa Ülkesinde yayınlanan, Peygamber Efendimiz (s.a.s)?i terörist olarak gösteren, çirkin ve hain tahrik olarak değerlendirilen karikatürler nedeniyle; İslâm aleminde ve Batı Merkezlerindeki din kardeşlerimiz tarafından başlatılan tepkiler ve gösteriler, büyüyerek ve yaygınlaşarak devam etmektedir. 

11 Eylül 2001 tarihinden bu güne kadar, Yüce dinimizi ve kutsallarımızı öne çıkararak, Batının, Müslümanları terörist ilan etmeleri ve bunu da bahane ederek, ABD?nin liderliğinde Müslüman Ülkeleri işgal etmeleri;  işgali yaygınlaştırma eğilimleri; işgal bölgelerindeki zulüm ve tahribatın vicdanları sızlatması;  bütün bu gelişmeler karşısında Müslüman Milletlerin Hükümetlerince de yeterli ve aktif tepkilerin gösterilmemesi; Müslümanların  sabrının taşmasının başlıca sebeplerinden sayılmalıdır.

 Müslüman?ım diyen kimse, İslâm Peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.s) Efendimizi, sahip olduğu her şeyden (ana, baba, eş, çocuk dahil) daha çok sevmezse kâmil mü?min sayılmaz. Müslüman?ın Allah (cc)?den sonra içi titreyerek koruması gereken kutsalı, Peygambermiz (s.a.s) efendimizdir. Tepkiler haklı ve normaldir. Müslüman olmayanların da bu tepkilerin oluşacağını tahmin edememeleri düşünülemez. 

Bu nedenlerle, batı basınındaki hakaret içeren yayınların basın özgürlüğü maskesinin arkasına gizlenerek hükümetler tarafından da savunulması,  tepkilerin artarak yaygınlaşmasını ve büyümesini tahrik etmek isteği olarak değerlendirilmelidir

Gelişmeler, AB - TÜRKİYE ilişkileri ve BATI - İSLÂM ALEMİ ilişkileri  açılarından değerlendirilmelidir

 AB - TÜRKİYE ilişkileri açısından düşündüğümüz zaman; kutsallarımıza hakareti alışkanlık haline getiren milletlerle, aynı çatı altında, değerlerimizi kaybetmeden, nasıl bir arada bulunabileceğimizi, vakit daha fazla geçmeden düşünmeliyiz. Bir an önce gerçek dost ve düşmanlarımızı belirleyerek, ilişki ve ittifaklarımızı yeniden oluşturmalıyız. 

Batı - İslâm Alemi  ilişkileri açısından düşündüğümüz zaman; tahrikin zamanlaması dikkatimizi çekmektedir. Bir taraftan Filistin?de seçimleri Hamas?ın kazanması sonucunda, İsrail?in bölgede kontrol sağlamasının eskiye nazaran daha güçleşmesi; diğer taraftan seçimlere rağmen Irak?ta ABD yanlısı bir hükümetin kurulamaması ve işgale karşı  direnişin  gün geçtikçe etkisinin artması; bunlara ilave olarak, İRAN ve SURİYE?nin  kontrol edilememesi; ABD, İSRAİL ve İNGİLTERE  üçlüsünü Dünya ve kendi kamuoyları karşısında zor durumda kalmalarına sebep olmuştur. 

ABD Yönetimi, İslâm coğrafyasında giriştiği istilâ harekâtında, batının bir bütün olarak kendi yanında bulunmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Avrupa kamu oyu ise  ülkelerinin ABD ile birlikte, Ortadoğu?da bir maceraya girmesini istememektedir. Irak?ın istilası sırasında müşterek hareket edenler de  koalisyondan birer birer ayrılmaktadırlar. Bu gidişle ABD ve yandaşları mağlup olarak Irak?tan çekilmek zorunda kalacaklar, bu da İsrail?in sonunun başlangıcı, ABD?nin ise dünya hakimiyet projesinin sonu olacaktır. 

ABD-İSRAİL ikilisi bütün Hıristiyan alemini, İslâm alemine karşı bir cephede toplama gayretlerini 11 Eylül 2001 tarihinden bu yana sürdürmektedir. Bu amaca ulaşmak için, Fas?ın Kazablanka, İspanya?nın Madrid, Türkiye?nin İstanbul, Rusya?nın Moskova, İngiltere?nin Londra şehirlerinde facia olarak nitelenebilecek sonuçlar doğuran sabotajlar gerçekleştirildi. Ancak arzu ettiği ittifakı sağlayamadı. 

Şimdi, İran?ın nükleer program uygulaması nedeniyle, uluslar arası yaptırım için, İslâm alemine karşı batı kamuoyunun tahrik edilerek, Şer cephesinin oluşturulması senaryosu devreye sokuldu. Hain tahrik sonucu, Müslüman Milletlerin haklı tepkisi karşısında, Batı kamuoyu, ABD ile birlikte hareket edecek Hükümetlerine tepki göstermeyeceklerdir. Böylece, ABD - İSRAİL ikilisi Ortadoğu batağına ve İran?a karşı girişilecek yaptırımlara, Avrupa Ülkelerini de çekebilecektir. Bu gerilimin kontrollü olarak çıkarıldığı düşünülmelidir. 

Hain tahrikin, bu açıdan da değerlendirilerek, tepkilerin ve tedbirlerin dozu ve etkinliği hesaplanmalıdır. Batının tecavüzlerini hangi seviyeye ulaştırdığı,  üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husustur. Onlar bizim inançlarımıza ve inancımızın kutsallarına düşmandır. Sahip olduğumuz her şeyin kendilerine helal olduğunu düşünmektedirler. Uzun yıllara dayanan hatalar sonucunda Hükümetlerimiz batıya bağımlı hale getirilmiştir. Bu bağımlılık, Milletlerimizi köleleştirerek ve maddi manevi bütün değerlerimizi kaybederek, varlığımızın sona erdirilmesi aşamasına yaklaşmaktadır. 

Müslüman Devletler tarafından; bağımlılıktan kurtulma cesareti gösterilemediği için ve husumet çekme korkusu ile, hedef seçilen devletler yalnız bırakılarak, şer güçler tarafından tek tek yok edilmesine izin verilmektedir. Filistin, Afganistan ve Irak?ta böyle yapıldı. Şimdi  İran kıskaca alınma aşamasında. Türk Milletini İran?a düşman etmenin gayretleri sürdürülüyor. İran?ın Türkiye?ye karşı kullanmak üzere nükleer silah geliştirdiği yalanı yayılmaya çalışılıyor. Bu propaganda ile Türkiye?nin de batı devletleri ile birlikte hareket etmesi sağlanmaya çalışılıyor. 

İran?da üretilen nükleer silâhların hedefi Türkiye?dir fitnesinin amacının; NATO anlaşmasının 5. maddesi veya ABD-Türkiye Savunma işbirliği anlaşmalarını devreye sokarak,  İran?a  yapılacak saldırıda Türkiye?yi üst olarak kullanmak olduğu değerlendirilmelidir. Böyle bir saldırıda Türkiye topraklarını kullandırmazsa, kesinlikle İran bize tehdit olmaz. Silahlar düşmanlar için hazırlanır. Düşmanlık eden hedef olur. 

Müslüman Milletler, Peygamber efendimiz (s.a.s)?e yapılan karikatürlü hakaret ve bunun batılı hükümetlerce desteklemesi karşısında, haklı olarak ayağa kalkmışlardır. Hükümetlerimiz bu galeyanı dikkate almalıdır. Müslüman Milletlerin bu ortak duygusunu faydalı bir birlikteliğe döndürmelidirler. 

Şer Cephesi karşısında, işgal edilen topraklardan başlamak üzere direniş platformu oluşturulmalı ve  mukavemet güçlerinin ihtiyacı olan maddi ve manevi destek sağlanmalıdır. Irak direnişçilerinin ve kurulacak Filistin Hükümetinin ihtiyacı olan parasal kaynak, Müslüman Devletlerce oluşturulacak bir fondan sağlanmalıdır. 

Coğrafyamızda kan ve göz yaşını durdurmak ve  bölgemizde barışın tesisini istiyorsak, batıya karşı güçlerimizi birleştirerek, saldırılara birlikte mukavemet etmeliyiz. Bu sonuca ulaşabilirsek, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)? e hakaret etmek isteyenlere en iyi cevabı vermiş oluruz. 7 Şubat 2006

Adnan Tanrıverdi
(E) Tuğgeneral
ASDER Gnl. Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn